Zorla Ahlaksız Olduk-2 / HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
1894-1944 yılları arasında yaşamış olan Hüseyin Rahmi,
siyasi manada bir imparatorluğun yıkılış sürecine tanık olmanın yanında yeni
bir medeniyetin doğuşuna, kültürel olarak da bir medeniyet dairesinden diğerine
geçişin yarattığı zihin karışıklıklarına da şahit olmuştur. Hüseyin Rahmi her
ne kadar bu süreç içerisinde yeni bir medeniyet oluşumuna katılıp sürecin
içerisine dahil olsa da, sürecin
devamına ilişkin öngörülerinde sürekli bir kafa karışıklığı, bir netlik
problemi görülür. Eskinin yıkılması konusunda
tereddüdü olamayan Hüseyin Rahmi, yeninin ne olması gerektiği ve hangi değerleri ihtiva etmesi gerektiği
konusunda ki fikirlerinin net ve açık olmadığı görülür. Hüseyin Rahmi;
iktisat,siyaset ve din alanında net olmasa da köklü değişiklikler önerirken
bile bazen fikri düzeyde olmasa da fiili düzeyde kendi önerilerinin gerisine düştüğü görülür.
Bir yandan köklü reformların gerçekleştirilmesi gerektiğinin savunurken bir
yandan da döneminin savunduğu radikal
değişikliklerin taşıyıcısı durumunda ki İttihat ve Terakki’yi yerden yere
vurur. “Meşrutiyetten önce ceplerinde kırk elli kuruşu olmayan
herifler,bugün senede kırk elli bin liralık gelir sahibi oldular. Bu yadigarlar
işe başladıkları zaman, memleket siyaset yönünden hangi derece de idi? Ve
kendileri geçimleri bakımından hangi derecede idiler.? Memleketi düşürdükleri
kadar kendileri paraca yükseldiler….İttihat çetesinin buradaki temsilcileri ,
bir fesat kuluçkası üzerinde uyuklar gibi oturuyorlar. Şimdi kendi göğüsleri
ile ısınan bu yılanlar, çıyanlar canlanarak etrafımızı sardığı vakit belki de
bir defa daha eyvah deriz.” Hüseyin
Rahmi bir yandan İttihat ve Terakki’yi söyledikleri ile yaptıklarının birbirini
tutmamasını kıyasıya eleştirirken bir yandan da eskiyi yerden yere vurur. “Devr-i
istibdat da cehalet fazilet sayılırdı.” diyen
yazar, “ biz de istibdat yıllarını yaşamış olanlar pekala hatırlarlar ki memlekette
savaş,hastalık,deprem gibi afetler çıktığında hep bu fenalıklar, kadınların açık
saçık gezmeleri vs sonucu bir nevi ilahi
cezalandırma olarak gösterilirdi.” diyerek toplumsal yaşam dair her türlü vakanın din ile
açıklanmaya çalışılıp, yöneticilerin dini başarısızlıklarını örtme için
kullanmalarına karşı çıkmıştır.
Hüseyin Rahmi her türlü toplumsal sorunu “ahlak” meselesi olarak ele alır. Ona göre sefalet,yoksulluk,hırsızlık vs gibi sorunlar sınıfsal bir sorun olmaktan öte ahlaki bir meseledir. Hüseyin Rahmi, eskiyi kıyasıya eleştirirken yeninin ne olması gerektiği konusunda oldukça sıkıntılıdır. Yeninin içeriğinin ne olması gerektiği konusunda net ve açık değildir. Bu belirsizlik onu karamsarlığa itmiş, münzevi bir hayat sürmesinin sebebi olmuştur.Hüseyin Rahmi’nin okuduğum diğer kitaplarında olduğu gibi,gazete ve dergilere yazdığı yazıların derlemesinden oluşan bu kitabında da yeni kesinlikle Bolşevizm (sosyalizm) değildir. Hemen hemen her kitabında dikkati çeken bir Bolşevizm düşmanlığı vardır. Ona göre “Bolşevizm insanlığın geri döndüğüne en büyük işarettir….Lenin ve Troçki barbarlık zamanının mağaralar devrine ait iki peygamberidirler.” Hüseyin Rahmi’nin özellikle 1920’lerden sonra yazdığı eserlerinde diğer göze çarpan bir unsurda azınlıklara karşı ırkçılığa varan düşünceleridir. Uluslaşma çabasının sonucu olarak yürütülen tek millet fikriyatından etkilendiğini düşündüğüm yazar kitaplarında Rumları,Ermenileri genellikle kirli,pis, gayri medeni ve fırsatçı olarak tasvir eder. Yazarın gazete yazılarından derlenen bu kitabında da benzer bir olay nakledilmiştir. Olay Şirket-i Hayriye (Şehir Hatları) vapurunda gerçekleşmiştir. “Büyükdere’den sonra karşımda çocuklu bir Rum karısı peyda oldu.Kılığı kıyafeti düşkün..Beti benzi kötü gıdalardan ileri gelen acısını anlatıyordu….” diye başlayan yazı “Rum karısının” yanındaki çocuğu ortaya yere işettirmesi ile devam ediyor. Uyarılara karşın “Rum karısının” terbiyesizliğe! varan tepkisi karşısında yazar “Yanımda bir Türk’ten başka dindaşım yoktu.Hep Rumlar,Ermeniler,Yahudilerle çevrilmiştik…..Bir Rum çocuğunun bir Türk gemisine uluorta işemesi ne hepsi memnun göründüler.Doğrusunu söylemek lazım gelirse şimdiki Rumların,Ermenilerin cebri ve üstünkörü dostlukları, eski açık düşmanlıklarından daha acı geliyor. Çünkü dostlukları efsane, ebedi düşmanlıkları hakikat…”
Hüseyin Rahmi her türlü toplumsal sorunu “ahlak” meselesi olarak ele alır. Ona göre sefalet,yoksulluk,hırsızlık vs gibi sorunlar sınıfsal bir sorun olmaktan öte ahlaki bir meseledir. Hüseyin Rahmi, eskiyi kıyasıya eleştirirken yeninin ne olması gerektiği konusunda oldukça sıkıntılıdır. Yeninin içeriğinin ne olması gerektiği konusunda net ve açık değildir. Bu belirsizlik onu karamsarlığa itmiş, münzevi bir hayat sürmesinin sebebi olmuştur.Hüseyin Rahmi’nin okuduğum diğer kitaplarında olduğu gibi,gazete ve dergilere yazdığı yazıların derlemesinden oluşan bu kitabında da yeni kesinlikle Bolşevizm (sosyalizm) değildir. Hemen hemen her kitabında dikkati çeken bir Bolşevizm düşmanlığı vardır. Ona göre “Bolşevizm insanlığın geri döndüğüne en büyük işarettir….Lenin ve Troçki barbarlık zamanının mağaralar devrine ait iki peygamberidirler.” Hüseyin Rahmi’nin özellikle 1920’lerden sonra yazdığı eserlerinde diğer göze çarpan bir unsurda azınlıklara karşı ırkçılığa varan düşünceleridir. Uluslaşma çabasının sonucu olarak yürütülen tek millet fikriyatından etkilendiğini düşündüğüm yazar kitaplarında Rumları,Ermenileri genellikle kirli,pis, gayri medeni ve fırsatçı olarak tasvir eder. Yazarın gazete yazılarından derlenen bu kitabında da benzer bir olay nakledilmiştir. Olay Şirket-i Hayriye (Şehir Hatları) vapurunda gerçekleşmiştir. “Büyükdere’den sonra karşımda çocuklu bir Rum karısı peyda oldu.Kılığı kıyafeti düşkün..Beti benzi kötü gıdalardan ileri gelen acısını anlatıyordu….” diye başlayan yazı “Rum karısının” yanındaki çocuğu ortaya yere işettirmesi ile devam ediyor. Uyarılara karşın “Rum karısının” terbiyesizliğe! varan tepkisi karşısında yazar “Yanımda bir Türk’ten başka dindaşım yoktu.Hep Rumlar,Ermeniler,Yahudilerle çevrilmiştik…..Bir Rum çocuğunun bir Türk gemisine uluorta işemesi ne hepsi memnun göründüler.Doğrusunu söylemek lazım gelirse şimdiki Rumların,Ermenilerin cebri ve üstünkörü dostlukları, eski açık düşmanlıklarından daha acı geliyor. Çünkü dostlukları efsane, ebedi düşmanlıkları hakikat…”
Kitaptan beğendiğim sözler;
“Eşdeğer deha sabır ile zamandan ibaret olsaydı çift süren
öküzlerin de bu şereften pay almaları gerekirdi.”
“Yalan çoğunlukla tarihini şaşırmış bir hakikattır”
“Bazı şöhretli diplomat ağızlarında dolaşan insanlık,
sulhseverlik övünmeleri daha hızlı vurmak için gerilemek kabilinden etrafı aldatma
oyunudur.”
“En doğru şey,doğru sandıklarımızın çoğunun yanlış olduğunu
bilmektir.Bir iman limanına demir atıp
saplanmaktansa , kuşku rüzgarının önünde savrulmak,dinamik bir ilim sayılır”
“Devletlerin egoistliği birbirlerine karşı yılan başı gibi
kalkınca bu maraz ancak damarlardan kan akıtılınca yatışabilir”