Gurur..! Mağrur Padişah.
O şişim şişim gerinen, dağ gibi dimdik, bütün evren üzerinde tek hak
sahibi olduğunu iddia edecek kadar bedbaht insanoğlu, aslında her şeye rağmen gerçekte ne kadar da
zayıf ve kırılgan değil mi? Koca bir yanılsamanın, büyük bir kendini
kandırmanın ardına gizlenmiş olan bu insanoğlunun gölgesi, ardında bıraktığı izlerin aksine ne kadar zayıf, titrek ve geçici değil mi?
Kendi gururunun yanıltıcı büyüklüğünün gölgesi
ardına gizlenen insanoğlu, kabarmış
postunun ardına gizlenmiş ama bir deri bir kemik kalmış kurbanlık bir koyun
kadar zavallı ve biçare değil midir? Bir kurban olarak insanoğlunun, kendine biçtiği geleceğin zifiri karanlığı,
ruh dünyasının derinliklerinde istiflediği karanlık ile kıyas yapıldığında karanlığın
tonu önemsizleşir.
İnsanoğlunun her
zaman bir karanlık birde aydınlık yüzü olduğunu söylerler. Ama baskın bir renk
olan karanlık her zaman insanoğlunun aydınlık tarafının hududuna doğru sinsice
ilerleyerek aydınlığını parsel parsel kapatma yolunda hızla ilerler. İnsanoğlu
yaralı bir hayvandır. Yarası her daim kanayan bir türlü şifa bulamayan, çaresiz
bitkin ve yorgun bir yaratıktır. Hiçbir zaman iyileşmeyen yaraları karartır
insanın geleceğini. İyileşmeyen, bir
türlü dikiş tutmayan yaralarından her daim sızan kurumuş peltelenmiş, kararmış kan;
yaradan, insanoğlunun aydınlığına doğru suya düşen
mürekkep gibi hızla yayılıp yol alarak; insanoğlunun berrak aydınlık ruhunu
zapt ederek karanlığa teslim eder.
Yaralar bir anlık gaflet, bir yanlış adım, bir tekinsizlik,
bir kendini kaptırmışlık halinde birdenbire hiç beklenmedik bir anda, hiç
beklenmedik biri tarafından, hiç beklenmedik bir yerden açılırken yaralanmışlığın utancına kapılan
insanoğlu sakladığı yaralarını bir giz
gibi içinde taşıyarak, yaranın bütün ruhun tabanına yayılmasına mahal verir.
Oysa yarayı açan insan aynı zamanda yarayı kapatacak olandır da.
Ancak o gurur denilen turfanda sebze; parlak, göz alıcı,
etine dolgun, albenisi yüksek, mevsimsiz ama bir o kadar da tatsız tuzsuz, yavan,
doyumsuz, gdo’lu, faydasız, debdebeli kirli siyah şişkinlik bir plaster gibi
yaranın üzerini kaplarken bir yandan da alttan alta yarayı kaşımayı ihmal etmez.
Gurur insanın kendine vehmettiği orantısız bir güçtür, dolayısı ile abartılı ve
omurgasızdır. Gurur , sindirim sistemi tarafından üretilen gaz gibidir; insana
şişkinlik ve tokluk hissi verirken, boşaldığında rahatlama ile birlikte kötü
kokular yayan ruhun lağım çukurudur. Gurur insan ruhunun histerik şımarıklığa
teslim olmasıdır; annesi ile gittiği alışverişte annesinin elini çekiştirerek
raflar arasında sürükleyen mızmız bir çocuk gibi her şeye saldıran, gördüğü her
şeyi karşı konulmaz bir arsızlıkla isteyen çocuğa benzer. Doyumsuz ruh
dünyasının bilinçaltı, bilinç üstü bütün raflarında ne var ne yok filesine
dolduran gurur; sahip olduğunda, aldıklarından bir tanesine bile el sürmez.
Amaç fileyi doldurmaktır; file doldukça gururu okşanır; gururu okşandıkça
içindeki “ben” büyür ve en sonunda o “ben”in üzerine çirkin siyah bir tüy
diker. File dolup yerinden kıpırdatılamayacak kadar ağırlaşınca, ruhta
tembelleşir,ağırlaşır,edilgenleşir.Hep ister,vermeye sıra gelince ağırlığı
altında ezilip kımıldayamaz,obezleşir,arsızlaşır. O sadece ne var ne yok içine doldurduğu file
gibi şişim şişim şişinmek ve gerilmek ister. Ağzına kadar doldurduğu filenin
içindekilerden bir tanesine bile el sürmez; çünkü ne kadar da aç olsa içinden
bir tanesini yemeyi gururuna yediremez. Sürekli bir açlık halidir onun ki;
acıktıkça fileyi doldurur; karşısına kurularak eseri olan gurur tablosuna
bakarak, varlık içinde yokluk çekerek ölürken insanı da öldürür.
İnsanoğlu adına yaşam denilen yok oluşa doğru koşusunda iki
şeye yenilir; gururuna ve sevgiye. Gurur, insanın sevgiye doğru yaptığı
yolculukta attığı ilk adımın yere ayak bastığı yerdir. Atılan bu adım, her halükarda gerçek bir sevginin sahibine
doğru atılmıştır. Yeter ki atılan o adım ego denilen o kibirli toprağın zemininde
peltelenmiş gurura yenilip, kirlenmesin.
Gurur sevgini üzerini örten onu görünmez kılan sis gibidir.
İnsanın önüne serilmiş olan yaşam yolunda, görüş hâkimiyetini daraltır, ruhun sevgiye
açılan gözlerini örter. İnsan ruhunun üzerini örten sisi sadece ısı, sevgi dolu
kalbin yayıp pompaladığı ısı kaldırıp dağıtabilir. Bu insanın sevgiye yenildiği
andır ki; galip sayılır bu yolda mağlup. Gurur mağrur bir padişahtır, tacını
ancak sevgi alır elinden.