Mahir Olunmalı....

“Emperyalizmin III. Bunalım Dönemi (II. Dünya Savaşı sonrası) denilen bu dönemde, emperyalist İlişki ve çelişkiler biçim olarak iki temel cephede de değişikliğe uğramıştır.

1-Emperyalistler arası rekabetin emperyalistlerarası yeniden paylaşım savaşına yol açması imkânı ortadan kalkmıştır.

2-Emperyalist işgalin biçimi değişmiştir. (Bugün dünyada tam sömürge tipi ülke hemen hemen kalmamış gibidir. Açık işgal yerini gizli işgale bırakmıştır.)…Nükleer vurucu güçlerin dünya çapında erişmiş olduğu seviye ve de esas tayin edici olarak da dev dünya Sosyalist Blokunun varlığı, emperyalistler arası uzlaşmaz çelişkilerin ekonomik plandan, askeri plana sıçramasına engel olmaktadır……yeni sömürgecilik; daha az masrafla, daha geniş pazar imkanı sağlayan, daha sistemli ve ulusal savaşlara yol açmayacak…sermayenin isim, patent hakkı, yedek parça, teknik bilgi, teknik eleman vs. ile” yürüttüğü gizli sömürgeci faaliyetlerdir.


30 Mart 1972 ..Tokat’ın Niksar İlçesi Kızıldere Köyü…Mahir Çayan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Ahmet Atasoy, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Sinan Özüdoğru, Saffet Alp, Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt Amerika’da kontrgerilla eğitimi almış ordu mensuplarınca öldürülür.
Öldürülenlerin arasında yukarıda ki satırları kaleme alan Mahir Çayan’da vardır. Kendisine Türk Basının Amiral Gazetesi diyen ancak bir Amerikan Gazetesi sıfatını hiçbir zaman yitirmeyen Hürriyet Gazetesi; “Şakiler Ölü Ele Geçtiler” manşetini atar.

Yazılarını Kesintisiz Devrim adlı üç ayrı broşür halinde 1971-1972 yılları arasında yayınlayan Mahir Çayan’dan  32 yıl sonra 2004 yılında John Perkins  “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabında Mahir Çayan’ı tamamı ile haklı çıkaracak şu satırları kaleme alır;  “ … tarih boyunca imparatorlukların genelde askeri güç veya askeri güç tehdidi ile nasıl kurulduğunu…ama askeri çözüm İkinci Dünya Savaşı’nın sonu, Sovyetler Birliği’nin ortaya çıkması ve nükleer felaket tehdidi nedeni ile çok riskli bir hal aldığı…boş ekonomik vaatlerde bulunan ekonomik raporlar.. şişirilmiş tahminler.. ile projelerin boyutlarını şişirerek, daha geniş otoyollar, daha büyük santraller, daha derin limanlar önererek.. parayı devasa mühendislik ve inşaat projeleri aracılıyla Amerikan şirketlerin geri döndürecek büyük uluslararası kredilerin alınmasına bahane yaratılacak.. bu kredileri alan ülkeleri iflas ettirmek için (tabi ki Amerikan şirketlerine borçlarını ödedikten sonra) uğraşacak, böylece sonsuza kadar borçlu kalıp, askeri üsler, BM oyları veya petrol ve diğer kaynaklara erişim gibi kolaylıklar…finansal bağımlılıklar ve politik sadakatler” sağlanacaktır.

  Türkiye’nin yeni sömürgecilikle tanışması Marshall Yardımı ile olur. İzmir İktisat Kongresi ile uluslararası kapitalist sisteme entegre olma niyetini açık eden Türkiye, bir yandan da yerli sanayi geliştirme çabaları içindedir. Marshall Yardımı bu çabaların artık somut meyveler vermeye başladığı döneme denk gelir. Aslında bu bir yardım değildir, çünkü bir koşulu vardır. Yardım parası ile sadece Amerikan malları satın alınacak, karayolları inşaa edilecek, yerli uçak, yerli otomobil vs üretim çabalarına son verilerek, bu ihtiyaçlar Amerika’dan tedarik edilecektir. Amerika Türk ekonomisine sızmayı başarmıştır. Süt tozu, Amerikan bezi, Ford derken iyice yerleşen Amerika’nın hedefi yerli sanayi girişimlerini baltalamaktır. Vecihi Hürkuş’un yerli uçak üretim çalışmaları baltalanır, ilk yerli otomobil üretim projesi “Devrim”, sudan sebeplerle engellenip Ford’un önü açılır. Türkiye ekonomisini kontrol altına alıp, yerli işbirlikçi sermaye yaratan Amerika’nın hedefi, her ne kadar ülkede sürdürdüğü ekonomik ve siyasal tahakküm stratejisine ses çıkarmasa da Geleneksel Harp yöntemlerine aşina ordu komuta kademesinin, Sovyet tehdidi karşısında Amerikan çıkarlarına uygun pozisyon alıp bunu yürütebilecek Gayri Nizami Harp tekniklerine vasıf, yeni komuta kademesi ile yenilenmesidir.  27 Mayıs 1960 darbesi ile bu amaca ulaşılır.

Ancak emperyalizmin ihtiyaçları ve öncelikleri değişmiştir. Dünya savaşından sonra Keynesyen ekonomik politika izleyen sermaye çevrelerinin artık dış pazarlara açılmalarını elzem kılan birikimleri oluşmuştur. Bu mana da hem yeni hammadde, işgücü ve yeni pazarlara ihtiyaç duymaktadır. Bunun için ekonomik liberalizasyon şarttır. Devletler artık jandarmalık görevine geri dönmelidir; KİT’ler özelleştirilmeli, ücretler düşürülmeli, sosyal devletten vazgeçilmeli, gümrük duvarları kaldırılarak uluslararası sermayenin hareket kabiliyetini kısıtlayan uygulamalara son verilmelidir. Uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına dönük revizyonun hazırlayıcısı Turgut Özal, adı da 24 Ocak Kararlarıdır. 24 Ocak Kararlarının normal şartlar altında uygulanması imkânsızdır, sendikal ve siyasal örgütlülük üst düzeydedir. Toplumsal hassasiyet olağan koşullarda bu kararların uygulanmasına imkân vermez ve “our boys” darbe yaparak tepeden kararları uygulama yoluna girer. 12 Eylül darbesi Özal’a Başbakanlık vererek onu emeklerini boşa çıkarmaz. Özal’da ne cuntacıları ne de onların sahiplerini sukutu hayale uğratmaz.  İlk icraatı Dünya Bankası ve İMF kredileri ile köprü, otoyol ve baraj projelerini hayata geçirmektir. Zaten krediler de bu şartla verilmiştir. Özelleştirmeler, sendikal baskılar, anti demokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri bir yanda almış başını giderken, prensler, papatyalar, davulcular sahne alır. Sahnenin gözlerden uzak köşesinde emperyalizm,  yeni kuklaları, Siyasal İslamcıları ve Fetullah Gülen’i hazırlamaktadır.

12 Eylül Darbesi ile Türkiye’de liberalizme, 28 Şubat Darbesi ile de neo-liberalizmi kapı açılmıştır. Emperyalizm, merkez sağ (T.Çiller, M.Yılmaz) ve merkez sol (Ecevit,Kemal Derviş) partiler ile neoliberal acı reçeteyi Türkiye’ye yutturamayacağını bilmektedir. Çünkü bu partiler halkın gözünde çok yıpranmışlardır ve bu haliyle rıza üretmekten uzaktırlar . Siyasal İslamcı Erbakan’ın partisi de mevcut hali ile kullanışlı değildir. 28 Şubat darbesi Erbakan’ın kendisi ile birlikte yeni paradigmaya uygun olmayan abilerin tasfiyesini, yalnızlaştırılmasını ve diğerlerinden ayrıştırılmasını hedefler. 28 Şubat darbesi ile parti içindeki tutucu abiler iyice yalnızlaştırıldıktan sonra, zaten uluslararası sisteme entegre olmaya oldukça hevesli yenilikçiler,  büyük bir ulusal ve uluslararası kampanya ile iktidara taşınırlar. İktidar olma karşılığında ülkeyi entegre etmeye vaat ettikleri neoliberal sistem; eski ve yeni sömürge yöntemlerinin tamamen dışında açık bir ekonomik işgal projesidir. Ülkenin yerüstü ve yeraltı kaynakları; madenler, enerji kaynakları, tarım, su kaynakları; dereler, nehirler, ırmaklar, ormanlar, verimli tarım arazileri, fabrikalar, işgücü tamamı ile talana ve tahribata açık hale getirilir. Bankacılık sistemi yabancıların kontrolüne girer, madenler özelleştirmeler ile el değiştirir, tarım ve hayvancılıkta kendisine yeter bir ülke iken buğday, nohut, saman, canlı hayvan  vs ithal edecek derecede tarım ve hayvancılık çöker, yılların birikimi fabrikalar, stratejik önemi olan Telekom, Petkim gibi gelir getiren kurumlar yabancılara peşkeş çekilir, sanayi üretimi geriler, tüketim kültürünün mabetleri olan AVM’ler her yerde boy gösterir, çalışanların karın tokluğuna çalışmaya mecbur bırakıldığı taşeronlaşmanın dayatılır, alınan yüksek miktarda borç ve kredilerin katma değer yaratan yatırımlar yerine inşaat projelerine; otoyol, köprü, tüp geçit inşaatlarına harcanır, çevresel etkileri ve toplum sağlığı açısından fizibilitesi yapılmadan hayata geçirilen Hes projeleri, nükleer santral projeleri ve nihayetinde artan kamu ve özel sektör borçları ve tabi ki bol sıfırlı karları transfer eden ulus aşırı şirketler, onlara karşı hizmetlerinin bedeli olarak sus payı alan milletin bitaraflarına koymaya hazır türedi sermaye….

Son olarak John Perkins’e göre “bütün bu süreçler, iktidardaki tüm insanların rüşvete açık olduğu üzerine kurulur”, yine “tanınmış kimseleri yozlaştırmak üzerine kurulu bir sistem, yozlaşmayı reddeden kişilere sıcak bakmaz.”  Burada sözü edilen “sıcak bakmamanın” anlamı herkesin malumu; iktidar yolu.

Türkiye ile birlikte dünyanın her yerinde bütün bu süreç ‘Büyük şeytanın küçük ortağı, muhafazakarlar’ olmadan asla başarıya ulaşamaz.

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA