Yaprak Fırtınası / Gabriel Garcia MARQUEZ




Fotoğraf: Marquez'in bütün kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da kişiler ve anlatımlar arasındaki geçişleri geriye dönmeden anlamak ve takip etmek oldukça zor.Kitapta yer ,zaman ve mekan hemen hemen bütün yazarın kitaplarında olduğu gibi aynı ve kişilerde genellikle bu aynılığın ve sürekliliğin bir parçası.
Kitap, sakin bir köy iken, büyük bir muz şirketinin gelişi ile onlarca insan,eşya,gerekli gereksiz malzemenin rüzgarlı bir fırtına gibi akın ettiği bir büyük kasabaya dönüşen Macondo'da, ölen bir doktorun cenazesini evinden kaldırmak için orada bulunan bir baba,kız ve çocuğun geçmişe ve o ana dönük anılarının ve düşüncelerinin anlatımına dayanıyor.Yazarın anlatımı ile yaprak fırtınası ile büyüyen köyde, artık "ilk gelenler son gelenler olmuşlardır.İlk gelenler yabancı,yeni gelenler" olmuşlardır.
Kitabın geneli,yazarın "Yüzyıllık Yalnızlık,Kırmızı Pazartesi ve Benim Hüzünlü Orospularım"adlı eserlerine göre, gerek kurgu gerekse dil ve anlatım zenginliği bakımından bence oldukça kuru ve yavan.Adı geçen kitapların ağzınızda bıraktığı, tatlı,mayhoş tat bu kitapta dilinizde paslı kekremsi bir tada dönüşüyor. Yine de kitapta yazarın önceki eserlerinde alışkın olduğumuz anlatım zenginliği,kelimelerle kurduğu zengin ve haz veren ilişkiler bu kitapta sınırlı da olsa mevcut. Bu açıdan yazar bu kitapta oldukça ketum davranmış sayılabilir.

Mesela kasabaya gelen doktorun ağzını tanımlarken kurduğu, " Dudak diye bir şey yoktu,yalnızca ağzının yerinde  sanki doğuştan olmayan,sonradan kesilen ve müthiş bir bıçağın açtığı enlemesine bir yarık vardı." cümlesi,yine " inanın bana Albay, ben tanrıtanımaz değilim.Tanrı var diye düşündüğümde ,aynı yok diye düşündüğüm gibi rahatsız oluyorum.Bu yüzden hiç aklıma getirmiyorum onu" cümlesi,yine "Ağustos gecelerini anımsadım,o güzelim sessizliğin içinde yalnızca,yağlanmamış paslı ekseni çevresinde  dönen dünyanın çıkardığı bin yıllık ses duyulurdu." cümlesi ile yazarın zengin anlatım gücüne tekrar şahit oluyoruz.

16/04/2013
Salı 16,38Marquez'in bütün kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da kişiler ve anlatımlar arasındaki geçişleri geriye dönmeden anlamak ve takip etmek oldukça zor.Kitapta yer ,zaman ve mekan hemen hemen bütün yazarın kitaplarında olduğu gibi aynı ve kişilerde genellikle bu aynılığın ve sürekliliğin bir parçası.
Kitap, sakin bir köy iken, büyük bir muz şirketinin gelişi ile onlarca insan,eşya,gerekli gereksiz malzemenin rüzgarlı bir fırtına gibi akın ettiği bir büyük kasabaya dönüşen Macondo'da, ölen bir doktorun cenazesini evinden kaldırmak için orada bulunan bir baba,kız ve çocuğun geçmişe ve o ana dönük anılarının ve düşüncelerinin anlatımına dayanıyor.Yazarın anlatımı ile yaprak fırtınası ile büyüyen köyde, artık "ilk gelenler son gelenler olmuşlardır.İlk gelenler yabancı,yeni gelenler" olmuşlardır.
Kitabın geneli,yazarın "Yüzyıllık Yalnızlık,Kırmızı Pazartesi ve Benim Hüzünlü Orospularım"adlı eserlerine göre, gerek kurgu gerekse dil ve anlatım zenginliği bakımından bence oldukça kuru ve yavan.Adı geçen kitapların ağzınızda bıraktığı, tatlı,mayhoş tat bu kitapta dilinizde paslı kekremsi bir tada dönüşüyor. Yine de kitapta yazarın önceki eserlerinde alışkın olduğumuz anlatım zenginliği,kelimelerle kurduğu zengin ve haz veren ilişkiler bu kitapta sınırlı da olsa mevcut. Bu açıdan yazar bu kitapta oldukça ketum davranmış sayılabilir.

Mesela kasabaya gelen doktorun ağzını tanımlarken kurduğu, " Dudak diye bir şey yoktu,yalnızca ağzının yerinde sanki doğuştan olmayan,sonradan kesilen ve müthiş bir bıçağın açtığı enlemesine bir yarık vardı." cümlesi,yine " inanın bana Albay, ben tanrıtanımaz değilim.Tanrı var diye düşündüğümde ,aynı yok diye düşündüğüm gibi rahatsız oluyorum.Bu yüzden hiç aklıma getirmiyorum onu" cümlesi,yine "Ağustos gecelerini anımsadım,o güzelim sessizliğin içinde yalnızca,yağlanmamış paslı ekseni çevresinde dönen dünyanın çıkardığı bin yıllık ses duyulurdu." cümlesi ile yazarın zengin anlatım gücüne tekrar şahit oluyoruz. Metrobüs (Çobançeşme) /İSTANBUL

16/04/2013
Salı 16,38

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA