Dalgalar / DEMİR ÖZLÜ
Hızlı..daha hızlı…hadi, hadi…daha hızlı.. Hepinizin
kulakları bu sözlere aşına biliyorum. Bilgisayar başında oturan afacanların,
araba yarıştırırlarken kendilerinden geçercesine tekrarladıkları, heyecandan,
sandalyelerin üzerinde ayağa kalktıkları, ara sıra da “ nitro’ya” bas diye asabi
bir sabırsızlıkla kendilerinden geçtikleri, ekrandaki pistin hızla aktığı
esnada, pist çevresindeki manzaranın flulaşıp anlamsız bir hız çizgisine
dönüştüğü bilgisayar oyunlarından aşınayız bu sözlere. Malum hız çağındayız ya. Bu çağın alameti farikasını
özetleyebilecek tek cümle var: Hız.
Ya büyükler.. onlara ne demeli. Kerli ferli ebeveynler, çok mu farklı
yaşıyoruz afacanlardan. Şöyleee
..kurulduğumuz da arabamıza, yeni
yetme bir ergen edası ile oturduğumuz
pahalı otomobillerde, hele bir de asfalt tanrısının mabetleri, otoyollara çıktığımızda, etrafımızda yaşam
hızla kayarken otomatik açılıp kapanabilen camlardan, geride
bıraktıklarımıza,geriye hangimiz dönüp bakıyoruz. Elbette ki hiç birimiz. Hepimiz “hız” denen
afyonun sahte esrikliği içinde hızla kat ettiğimiz yaşam yolunu, doğanın,
yaşamın inişli çıkışları ile acısı ve tatlısı ile kendi doğal ritmi içinde
yaşamak yerine,doğayı ve yaşamı ortadan ikiye ayıran, tekdüze, doğanın iniş
çıkışlarına uymak yerine,dimdirek, dümdüz olarak aşmak içim köprüler,viyadükler
,tüneller inşa edip hızlıca pas geçip ıskalamıyor
muyuz yaşamı.
Sonu kocaman bir pişmanlık ile biten bir yolculuk bu. Çünkü
hız felakettir.Sonuçları oldukça ağırdır.Eğer bir kazaya mahal vermeden yolun sonuna gelmişseniz,üstelik
mevsimde kışsa,dökülmüşse ağaçların yeşil yaprakları,yollar buzlu ve
tutunamıyorsanız yaşam yolunda, tutunabileceğiniz tek şey kalmıştır geriye:
Geçmiş. Felaket! O kadar hızla geçmişsiniz
ki yaşam yollarından, yaşam geleceğe hiçbir iz bırakmamış geçmişten. Tutunabileceğiniz hiçbir anı, ömrün
sonbaharının karlı-buzlu yollarında geçmişe ait üzerinden tekrar
geçebileceğiniz ne bir iz ne de bir
işaret kalmıştır. Yolun gerisine doğru uzattığınızda boynunuzu, geride sisler
içinde,açık saçık göremediğiniz geldiğiniz yolu kocaman bir boşluk kaplamıştır.
Kitaba dair;
Hikayenin anlatıcısı,
öğretmen olan anne ve babası ile yaşadığı çocukluğunu, Anadolu’nun hayatı kendi
ritminde sessiz sessiz akan şehirlerinde, anne anneler, babaanneler içinde geçirmiştir. Bilinçaltı çocukluk
yıllarının tatlı anıları ile doludur. Çocukluğunda modern yaşam henüz
sızmaktadır Anadolu toprağına. Çocuk büyür, Kuzey Avrupa’da bir ülkeye
yerleşir,orada evlenir. Kuzey ilkesinde kendisine zengin bir hayat kurar.
Hayatı kariyer peşinde, ülkeden ülkeye yaptığı iş seyahatleri ile geçmektedir.
Bu arada çocukluğunda yaşadığı yaşam, yaşadığı mekan da değişmektedir. Babasını
kaybetmiştir. Annesini ziyarete geldiği zamanlarda, hızla değişen, çocukluğunun
anılarının artık olmadığı bir ülkede bulur kendini. Annesi ölür, çocukları ile annesini ölümünden on beş gün sonra Phuket’e tatile
gider. Her türlü konfor ve zenginliğe karşı içinde ki kocaman bir boşluk
duygusunu asla yenemez. Uykusuzluk çeker. Artık zamanı tüketememektedir. Tatilini
yarıda kesip, ülkesine annesinin ve anılarının yattığı ülkesine döner.
Yorumlar
Yorum Gönder