Yeryüzünün Lanetlileri / FRANTZ FANON

Kesinlikle ikinci, üçüncü sefer okumayı hak edecek ölçekte bir kitap olduğunu söyleyerek başlayayım. Yazar,   bir başka eseri olan “Siyah Deri Beyaz Maskeler” adlı kitabında sömürgecinin sömürge insanı üzerinde yarattığı ruhsal – kültürel tahribatı anlatırken, “Yeryüzünün Lanetlileri”nde  ise tek tek sömürge insanının ve  total olarak sömürge toplumunun sömürgecinin lanetinden kurtuluşunun reçetesini verir.  Fanon,  sömürgenin kurtuluş  reçetesinin başındaki ilacı ilan eder; Şiddet. 

Adını ne koyarsanız koyun, sömürgesizleştirme her zaman şiddet içeren bir olgu olup, süreç  şiddetle at başı gider. Bu mücadele ne sihirli bir değneğin dokunuşu ile, ne bir doğal afetin sonucunda, ne sömürgecinin insafı ile ne de diploması yolu ile centilmenlik anlaşmaları ile gerçekleştirilemez.   Çünkü sömürgesizleştirme mutlak bir kargaşa, kaos, düzensizlik  içeren bir programsızlık üzerinden kendini düzenler. Sömürgeci ile sömürgenin ilk karşılaşmaları şiddet ortamında oldu ve bu birliktelik her daim topların,tüfeklerin ve süngülerin gölgesinde, şiddet yardımı ile süregelip, gerçekleşti. Bu yüzden sömürgesizleştirme sessiz, sedasız fark edilemeden değil, büyük bir gürültü ile kan ve barut kokusu altında gerçekleşir.  Sömürgenin kurtuluşu onun bizatihi sömürgecinin varlığına yönelmesi  ile, sömürgecinin varlığını hedef alması ile gerçekleşir. Çünkü sömürgesizleştirme, sömürge yerleşkesinde sıralamanın değişmesi demektir. Fanon’un deyimi ile sömürgesizleştirme,  “ sonuncuların birinci olmasıdır.”  Dolayısı ile sonu baş yapmaya niyetli bir program her zaman iki tarafın kanlı bıçaklı bir çatışması  ile belirlenecek yeni bir sıralama savaşının,  şiddet başta olmak üzere tüm imkan ve araçların kullanılması ile olur.


Sömürgesizleştirme mücadelesinin başlangıcında sömürgeleştirilenin, sömürge idaresi nezdinde tek kurumsal ve resmi muhatabı; polis ve ordudur. Ancak sömürgesizleştirme mücadelesi yol aldıkça  ve artık tek muhatap olan polis ve ordu sürekli ve kronik bir gerileme batağı içine düştükçe, sömürgeci içerden, sömürge içerisinden seçkinlerle  ilişki kurmaya çabalar. Bu seçkinler genelde sömürgeci zihniyetin sömürge içerisinde bekçiliğini yapan;  Paris, Londra gibi sömürgeci başkentlerde Batı değerleri enjekte edilerek yetiştirilmiş,kendi kültürel değerlerinden soyulmuş, her türlü insanlık ve eşitlik koşullarından uzak  sömürge  merkezinde, bu eşitsiz ve insanlık dışı şartların yaratıcısı sömürgecinin  “eşitlik ve insanlık” değerlerinin sözcülüğünü yaparak, sömürgesizleştirme selinin önüne set çekmeye çalışırlar.Ancak sabrı taşmış sömürge halklar , açık yada “eşitlik ve insanlık değerleri” adı altında saklanmaya çalışılan her türlü sömürgeciliğin,  çıplak bir şiddet barındırdığını iyi bilir   ve ancak sömürgecinin  daha büyük bir şiddetle boyun eğeceğini hayatları pahasına öğrenmiştir. Bu bilinç sömürge halklarının yoğun şiddet içeren kanlı tamtam dansları karşısında sömürgecinin gücünü zayıflatır ve baş edemeyecek hale getirir , çünkü sömürge halkları en iyi savaş danslarını sömürgecinin kılıcının altında öğrenmişlerdir.
 
Not: Kitabın Sartre tarafından yazılan önsözünün de en az Fanon’un görüşleri kadar sarsıcı olduğunu söylemek gerekir. Sartre önsözünde “insanlık-eşitlik- özgürlük” değerlerin hamisi olduğunu iddia eden Batı Uygarlığının ikiyüzlülüğünü,içeriden Batı değerleri ile yetişmiş bir aydın olarak Batı uygarlığının yüzüne şiddetli bir şamar gibi çarpar ; "Bu, Afrikalı zencinin yazdığı bir kitap değil, imal ettiği bir bombadır. Ben bu bombayı sermaye orospularının burjuva yuvası olan Paris'te bugünkü çağdaş medeniyetin kin ve çirkef dolu bu başkentinde, Batı düzenine karşı Afrika'nın bu kin bombasını patlatmak istiyorum. Çünkü Batı’nın çürümüş olan insanı ve kokuşmuş düzeni temizlenmek için bu bombaya muhtaçtır."

Umalım ki bizim “saray kaçkını” Sartre’nin  söz konusu önsözünü okumamıştır;   yoksa  , “Bu, Afrikalı zencinin yazdığı bir kitap değil, imal ettiği bir bombadır.”  sözünden sonra halimizi düşünmek bile istemiyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA