Gel Gör Beni Aşk Neyledi! ...Tut Şunun Ucundan Yaşayalım Abi… (3)

“Aşkımızın meyvesi” lafına oldum olası sempati ile bakmamıştı.  “Aşkım” ile başlayan bütün cümlelerden, kusacak kadar iğrenir ,duyduğunda acayip bir şekilde  irrite olur, hemen okkalı bir küfür sallar böylelikle kelimenin ruhunda yaratacak olduğu iritasyonu bir nebze de olsa önlemeye çalışırdı. Derdi öyle çoğunlukla yapıldığı üzere soğan erkekliği, maçoluk,sertliğin çağrıştırdığı pornografik kadın iç tepilerinden faydalanmak da değildi. Düpedüz sevmiyordu bu lafı. Samimi bulmuyor, yalapşap,özensiz,ikiyüzlü, karşılıklı bir iki sürtünmeyle geçecek kadar geçici, belki de dişi tarantulanın erkek tarantula  ile birlikte olup, sonrasında da onu büyük bir zevkle öldürerek, orgazmını ikiye katlaması öncesinde ki bencilliğin,tuzağın,kulağa sıcak gelen ama buz gibi insan ruhunun derinliklerini soğutan bir cümlesi  olarak görüyordu. Hem ne gerek vardı ki böyle zorlama süslü cümleciklere. Sevgi sadelikten,pırıl pırıllıktan,samimiyetten, saflıktan ibaret değil miydi?   Binlerce elden hiçbir farkı olmayan ama yanlışlıkla dokunduğunda,  kalbinin tutuklu olduğu göğüs kafesinin parmaklıklarını zorladığı ,binlerce gözden farkı olmayan o göz üzerine  çevrildiğinde ona  anlattığı onca şeyi, hangi kitap, hangi söz anlatabilir.  O bakışlar, kaçamak dokunuşlar, utangaç saflıklar, ölümüne arzular masumiyet çağının alameti farikalarıydılar. Sevgiler,  kalp denen o iki göz müstakil makamda emekle birlikte yoğrulur, özenle çoğaltılıp biriktirilir, kem gözlerden,bedeni  ihtirasların bitirici tüketiciliklerinden elden geldiğince karşılıklı bencilliğe saplanmadan korunmaya çalışılır,saflığına, biricikliğine bir helal gelmemesi için her türlü kapsama alanının dışında özenle muhafaza edilirdi.

Ve insanoğlu, evet o kör olasıca, geberesice insanoğlu, bitmez tükenmez iştahasıyla tükettiği dünya nimetlerine masumiyeti de eklemeyi ihmal etmeyerek yakaladı çağı. Ne yakalayış ama. Çağı yakalamak için vazgeçtiği, bırakmak zorunda kaldığı, kaybettiği,arasa bir daha bulamayacağı o apak masumiyeti , bir dokunuşla,küçücük bir anlık bakışla dolup taşan kalbin göğüs kafesi içerisinde kendini bilmez esrik çırpınışlarını,  yeni bir çağı, hız ve tüketim denilen çağı yakalamak için heba etti.Oysa masumiyet ne kadar da çok yakışmıştı bu çağa. Onca imkana, onca teknik kolaylığa,onca reklama, onca ajitasyona,onca makyaja,onca photoshopa  rağmen hiçbir şey masumiyet kadar güzel bir fotoğraf veremedi bu çağa. Önüne gelen hiçbir şey; ne iletişim, ne uzay,ne hız,ne bilgi, ne tüketim, ne de özgürlük,  tarif edemedi hiçbir zaman;  masumiyet kadar anlamlı bir çağı. Masumiyetini  kaybettikten sonra ne anlamı vardı ki; hızın, iletişimin, tüketimin, bilginin ve  özgürlüğün.

 “Aşkım” sözcüğü;  bugün,   masumiyetini kaybetmiş bir sevginin, geçmişten hatırladığı, yegane,   ama manasını hiçbir şekilde  kavrayamadığı, kavramaktan da uzun zamandır  uzak olduğu basit bir retoriktir sadece. Biricikliğine, saflığına, masumiyetine  uçkur çözülmemiş,  sadece yırtıcı bedensel ihtirasların bencilliğine teslim edilmemiş, değerinden bir şeyler yitirmesinden korkulurcasına idareli pay edilmiş , kulaktan kulağa sımsıcak, titrek, esrik bir nefes eşliğinde dökülmüş harflerin, et,kemik,kan ve safradan oluşan vücut bataklığında boy vermiş  sevginin nağmesi iken aşkım sözcüğü;  artık, her türlü masumiyet karinesinden uzak,günlük,ömürsüz ilişkilerin pespayeliğinin telefon rehberlerindeki fazladan birkaç “m” ile mekanik bir soğuklukta ifade edilen bir  sevgi vurgusu, çoktan bitmiş, tükenmiş ilişkilerin saklandıkları ikiyüzlülük  kuytusu, nikahın kerametine inanıp,içtenliği,sevgiyi,özeni bir kenara atanların adi bir tapusu,  kestirmeden birleşmeye,sürtünmeye,ileri-geri hareketlerin ritmine,boşalmaya,orgazma yönelik haz isteğinin endokrinolojisine teslim olmuş taşkınlığın, sıradanlığın, bayağılığın basit ve zavallı bir ifadesi haline gelmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA