Spermen...Tut Şunun Ucundan Yaşayalım Abi !...(4)

İnsanoğlu neden mutlu olamaz? Neden her zaman üzerine yapışmış olan bir boşluk,yokluk,yok oluş ve hiçlik hissinden kurtulamaz? Neden bu bunalım hali, mutsuzluk ve boşunalık hali nesiller boyu varlığından,ağırlığından bir şey kaybetmez? Çünkü,  insan;  masumiyetini terk etmiş,kurban etmiş iki yetişkinin,  o ihanet anının ürünüdür. Dünyaya  gözlerini açan her insan aslında ebeveynlerinin ihanetlerinin  diyetini ödeyeceklerini henüz bilmezler.Bu kuşaktan kuşağa aktarılan bir ihanetin  yarışıdır. Ne yarış ama; ölümüne, kıran kırana.. Yaşamını ta başından beri, henüz bir yarısının hareketli bir virgül olduğu dönemden başlayarak, dünyaya gelip,yaşam denilen varoluşa sahip olup sonrasında o varoluşu yitirene kadar süren bir  yarış,hız ve rekabetin anlık hazzına kurban eden insanoğlu,geride bıraktıklarının,ezerek geçtiklerinin,görmezden geldiklerinin velhasıl ihanet ettiği bütün kurbanlarının çığlıkları ile kirlettiği masumiyetini  bir yük gibi peşi sıra sürükleyerek geleceğe,yaşama nasıl mutlu bir miras bırakabilir  ki?

Her şey ateşi başına vurmuş iktidarın sıcak ete gömülmesi ile başlar. Ateşi başına vurmuş iktidar,  bağlı bulunduğu bünyenin  bütün  beden dışı önceliklerini sevgiyi,aşkı, masumiyeti unutmuş;  sıcak ete daldırdığı iktidarı ile gidip gelirken, aklında saltanatının devamı , dilinde ise kaybettikleri; sevgi ,aşk ve masumiyet vardır.  Bedenler terden yapış yapış olmuştur.  Göğüs kafesleri  körük gibi şişip inmektedir. Genlerine kadar işlemiş fetih duygusu ile yanıp tutuşan iktidarı hiçbir şey durduramayacaktır. Hırsla dayandığı kale kapısı önünde,koçbaşını  vurup geçmeden önce,zaten kapıyı fatihe açmaya mütemayil, içten içe yanıp kavrulan kale ahalisinin gönlünü,okşayıcı,tahrik edici,kandırıcı fısıltılarla gevşetir.Ama iktidardır bu. Gösterisini yarıda bırakmayacaktır. Zaten savunma hatları iyice gevşemiş,laçkalaşmış kapıyı bir bindirme ile alaşağı eder,içerde karşılaştığı münferit savunma hatlarını bir ileri bir geri hareketle bertaraf ederken,açtığı dehlizden içeri  yaklaşık iki yüz yirmi beş milyon bilge askeri salar. Nefes nefese başlayan savaş artık   nemli,ıslak yapış yupuş  kuytuluklarda, iktidarın boylu boyuna uzandığı sıcak et dehlizinde yüz milyonlarca  hareketli virgül tarafından,  vekaletle,  başka bir vücut üzerinde devam edecektir.   Bu bilge askerlere ister hareketli virgül, ister kuyruklu virgül deyin ama haklarını teslim edin. Bu askerlerin hepsi,   üç aşağı beş yukarı iki yüz yirmi beş milyonu,  aralarında ufak tefek farklılıklar olsa da kendi başlarına birer spermendir. Aynı zamanda da hepsi de birer bilge.  Bu iki yüz yirmi beş milyonluk ordunun her birinde  yirmi yedi  megabayt olmak üzere toplamda bin beş yüz seksen yedi  cigabaytlık bir savaş başlığı vardır.  Yirmi yedi  megabaytlık devasa bir gizem taşıyan spermenler kendi boylarının elli beş katı bir hızla daldıkları döl çukuruna  doluştuklarında artık nihai yarışın evresinde olduklarını bilirler. Döl çukurunda  ortalama sekiz saatlik kısa bir ömürlerinin olduğunu bilen spermenler, kendilerini bir rahmi’nin beklemediğini  ve kendi başlarına olduklarını iyi bilirler. Devasa yarış başlar. Daha yarışın ilk anlarında yarıştan kopup geri dönenler, az  önce girdikleri sur gediğinden geriye doğru, yıkıntılar arasından ezik,bitkin,çökmüş, bütün canlılığını kaybetmiş ve sürüklenircesine çıkarlarken,yaşam savaşının pornografisine;   belki de  pes edip geri dönmüşlüklerinin, yarışmaktan korkup kaçmış olmalarının mide bulantısı içerisinde,  beyaz,katı kıvamlı , yapışkan,parçalı bulutlu bir resim verirler. İçeride yarış tüm hızı ile devam eder.  En az yüz milyon hareketli virgülün katıldığı yarışta sadece bir  spermen galip gelecektir. Yarışın ikincisinin,üçüncüsünün  diğerlerinden, sonuncusundan, beşincisinden,yüz binincisinden  hiçbir farkı yoktur,akıbetleri hep aynıdır. Ödülü içlerinden en güçlü olan kazanacaktır. Ödül ise hareketli virgülün elektrifikasyonu tamamlanmamış karanlık bir tüp geçitte alfabenin  “o” sunu fethetmesi ile ete kemiğe bürünmeye başlayacak olan yaşamdır.

Bir yaşam için heba edilen milyonlarca spermen. Hiç ekonomik değil, değil mi? Peki adil mi? Adil de değil. Birinci gelip, milyonlarcasını ardında ölüme terk eden spermen kardeş katli konusunda ete kemiğe büründüğü yaşamda örnek oluşturur. Ancak ölüler intikamcıdır, rövanşlarını da genelde yaşamda  almayı severler.   İlkokul müsamerelerinde alması muhtemel  birinciliklerin dışında,hayatta tek birinciliğini milyonlarcasını ölüme terk ederek aldığı “vücut” ödülü” ile birlikte , yarışın startının verildiği giriş kapısından muzaffer bir eda ile çıkarken yaptığı ilk şey,belki geride bıraktığı milyonlarca  “döl arkadaşının” acı hatırasından, belki de milyonlarca döl arkadaşını uğruna  feda ettiği yaşamın pek de matah bir şey olmadığının farkındalığı ile acı acı ağlamaktır.Ancak intikam soğuk yenen bir yemektir. Çocukluk,gençlik derken intikam en sert darbesini hazan mevsiminde vurur. Milyonlarcasını ölümün soğuk kaderine terk edenin varisine,  ölümü hatırlatır. Ölümün soğuk fısıltıları rüyalara kadar sızınca anlar her şeyi;  ezdikleri,yıktıkları,kırdıkları,düşenleri, düşürdükleri, elinden tutmayıp bir tekme de kendi attıkları, kandırdıkları, kirlettikleri her şey yakasına yapışır.  O zaman anlar ki milyonların arasından ezerek,kandırarak, fırsatçılık yaparak aldığı birincilik onun için ödül değil bir cezadır   ve aslında geride bıraktığı milyonlarca spermen arasında en şanssızı O’dur. 

Hayat, bunca hengame,hayhuy,kargaşa,kavga,cinayet,ölüm,aşk,sevgi,şehvet, etin ete susamışlığı ve çiftleşme ile süre giden yolculuğundan , soluklanmaya fırsat bulup da geriye dönüp baktığında   yolculuğu boyunca kirlenmeden kalabildiği tek dönemi hatırlar: Hayatın ilk 15 km.’sini oluşturan çocukluk dönemini.  Devletin,ailenin,okulun,sokağın,geleneklerin,şehvetin henüz   kirletecek kadar sermaye vakfetmediği, orman gibi kardeşçe yaşayabilecek kadar geniş bir yüreğin,samimiyetin,çoşkunluğun, pirüpak  saflığın, “unutmanın “ en büyük sermayesi olduğu çocukluk …  Huzursuz ruhların huzur  bulduğu ana kucağının, baba ocağının henüz kirlenmişliğinin farkına varılamadığı ılık çocukluk yılları…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA