Diktatör,Köpekleri ve Baretler… (1)
Bildik bir hikaye bu;
hiç de yabancısı olmadığınız. Adettir ya; hep “bir varmış bir yokmuş..evvel
zaman içinde..uzak çok uzak bir ülkede” diye başlar hep hikayeler. Bizim
hikayemiz ise bir var olup sonra kaybolan
bir türden değil; hep var olan,
üstelik her zaman var olan,uzak bir ülkede değil; yaşadığımız,ayağımızı
bastığımız,suyunu içtiğimiz toprakta,
havasını soluduğumuz gök mavisi porselen bir tabağın altındaki gök kubbede
düşer satırlara,sıra sıra dizilip yaşam bulur sayfalarda.
Üzerinde güneş batmayan imparatorlukların henüz çekirdek
leblebi kıvamında olduğu uzun zaman önce,
hayatlarını atlarının terkisinde taşıyan; ata binip, at gibi avratlara sahip olan,
avradından önce silaha sarılan bir kavmin, Mağripten maşrığa dünyanın ucuna
kadar uzanan saltanatı; attan inip sarayların harem dairelerinin ince belli
gözdelerinin buğulu gözleri ile efsunlanıp,
haremin her köşesine sinmiş farklı kavimlerden dilberlerin vücutlarından
yükselen aşk kokuları peşi sıra farkında olmadan daldıkları, kadın dünyasının
entrikalarla dolu dehlizlerinde uzun bir
çakırkeyiflikten sonra Edirne’den Kars’a kadar daralmış bir halde sona erer.
Artık sınırlar daralmıştır; Dar alanda kısa paslaşmalar
yapabilecek ustalığa sahip olmak gerekir. Eskinin altını,tuncu bilen sarrafı
kalmamıştır; kalsa bile sarrafın maharetini konuşturacağı ne altın ne de tunç vardır.Yeni bir memleket inşa
edileceklerdir; ama meydanda siyaset bezirganlarından başka bezirgan yoktur. Siyaset
bezirganının işi budur; hemen etrafına göz gezdirir,eş dost akraba etrafa
toplanır.Köylünün elinden kurtuluş için alınan, el koyulandan arta kalan ne
varsa eş dost akrabaya devredilir; bezirgan sınıfı yaratmak üzere.Ahali bunun
kurtarılacakken öldürülmekten öte bir manası olmayan “sen,ben,bizim oğlan
bezirganlığı” (kapitalizmi) olduğunu anlar.Sonrası malum;
sıkıyönetimler,”astığı astık,kestiği kestik direktifler”, kalem kırmaktan başka
hukuk bilmeyen tabanca tetiği,yağlı ilmek adaleti vs vs.
Temel düsturu yolsuz kalınca yolsuzluk yapmak olan bu
bezirgan sınıfı,inşa halindeki bir ülkenin yolsuzluk yapmaya en elverişli
mesleğinin aynı zamanda en çok ihtiyaç duyulan kefilli bezirganlık
(müteahhitlik) olduğunu keşfetmekte geç kalmaz.Bu keşif en mahir milli meslek
olan yolsuzluk ile kefilli bezirganlığın iç içe geçip çıkarda ve kazançta
yekvücut olması ile adına “nitelikli dolandırıcılık” denilen, kelime haznesine
yepyeni bir katkı ile yerini bulur.Müteahhitlik denilen yılan çatal
dillidir. Yapsatçılık ve kamu
müteahhitliği bu yılanın çatal dilinin iki ucudur. Yapsatçılık, at sırtında gezen bu milletin önce zorla
iskanı ile başlayan, sonra da kendi
kendine hızlı ve yakıcı bir şekilde yayılıp,ihtiyaç listesinin en üst
basamaklarına hızla tırmanan konut aşkının, beton ve demir ile vücut bulan
meyvesinin “ebe hemşiresidir.” Yıllardır aşklarının meyvesini görme hevesi ile tutuşan, yemeyen içmeyen ebeveynlerin, bu
dileklerinin sübuta ermeye başlaması ile
yaşadıkları coşkunluğun sonucu ortaya çıkan akıl tutulması yada sarhoşluk yapsatçının en temel kazanç kalemlerinden
biridir.Bu meyve henüz toprağı yarıp ortaya çıkmaya başlamadan önce bitmeyen
keşif artışlarına gebedir.Kedi bokunu örter misali eşelenen toprağın böğrüne
iki demir çubuk saplanıp,deniz kumu ve birazcık çimento ile karılan gelecek ona
“denizde kum” misali para kazandıracaktır. Siyah takım elbisesini atın çüküne
konmuş sinek misali kravat ile tamamlayan, şiş göbeğinin yerçekimi ile baş
edememesi sebebi ile gömleğinin ucu her daim pantolonun ucundan dışarı
taşan,kalın enseli bu abide; manda kasa mercedes’inden indiğinde zavallı
arabanın amortisörlerinin derin bir “oh”
ile rahatladığı anın hemen sonrasında sigara lekeli dişleri arasından
tıslayan bir sesle şantiye ahalisine sövüp bağırarak,orangutan misali uyumsuz
el kol hareketleri ve derin, boğuk
homurtularla etrafa gürleyerek arzı endam
eder.Sonunda ulaştığı döner koltuğuna oturmadan önce uzun paçalı donu arasına
sıkışmış iktidarının güllelerini ve namlusunu, bacakları üzerinde çömelme
şeklinde hafifçe eğilerek,pençe misali kemikli parmakları ile apış arasını
harmanladıktan sonra olanca ağırlığı ile koltuk yaylarının feryatları arasında
koltuğun üzerine çöker. Koltuk üzerinde iyice geriye doğru kaykılarak,
bileğindeki kalın altın künyeyi kolunu boydan boya silkeleyerek yerine
oturttuktan sonra gözleri kapalı arkaya iyice yaslanmış şekilde ağırlığınca
kazanacağı parayı düşler.
Kamu müteahhidi her ne kadar itaatkar görülse de oldukça
cüretkardır. İtaatkarlığı “köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme”
itaatkarlığıdır. Aynı zamanda devlet kapısında kendine alan açıyor olmanın
bilinci ile kadim devlet korkusunun derinlerde bir yerde yeniden temerküz
etmesidir. Bu itaat aslında ikiyüzlü bir itaattir. Kamu müteahhidinin, kamu
dairesinde yaş, statü, ekonomik farklılık vs fark etmeksizin kamu görevlilerine
karşı en sık kullandığı hitap cümlesi
“abi”dir. Abi cümlesi muhatabına “senin
şahsında temsil edilen kamu otoritesini kabul ediyorum” ile ifade edilebilecek,
gündelik dil ile “sana değil temsil ettiğin makama saygılıyım” derken, bir
yandan da “sana abi diyorum. Kıymetini bil ve haddini aşma” diyerek gözdağı
verir. Gerektiğinde kullanmaktan çekinilmeyen bu gözdağı daha çok parasal
anlaşmazlıklar sonrasında ortaya çıkar ve tamamına yakınında müteahhit lehine
sonuç verir. İşte bu cüretkarlık müteahhidin siyasi ilişkilerinden ileri gelir.
Bir çoğu daha önce; bakkal,kasap,nalbur,cami hocası vs. iken, çokça siyaset
bezirganlarının ellerinden
tutmaları,birazcık da “Allah’ın yürü ya
kulum!” emrini yanlış anlayıp hızla koşmaları neticesinde müteahhit
olurlar.Bedeli ise kazançlarının bir kısmını ellerinden tutanların hem
ceplerini şişirmek hem de ortak çıkarlarının gelecekte de devamının sağlanması
amacı ile mevcut siyaseti finanse etmektir.
Müteahhitlik bir “sonradan görmelik” mesleğidir. Yokken, sıradan bir kişi iken, belki de cafcaflı bir hayatın kıyısından köşesinden tutunmaya çalışırken bir anda gücün tepesine oturmak kösnül bir zevk kaynağıdır. Daha önce kenarında durduğu albenisi yüksek cafcaflı hayatın bütün nimetlerine bir anda kavuşan, emir alırken emir veren, kül iken külhan olanın ayaklanmış iktidarının özgüveni ona kösnül hazların en büyüklerini yaşatır. Ama bütün bu iktidarın, şaşaanın merkezinde bile birtakım şeylerin eksikliğini hisseder hep. Ne kadar saygı duyulursa duyulsun, ne kadar güçlü olursa olsun kendine karşı yönelen saygıda, korkuda; alışmadık götte duran donun iğretiliğini barındıran eksik, alaysı, sırıtık, zoraki bir yön vardır. Bu psikopatolojik durumun dışa vurumu aslında güç patlaması yaşamasına rağmen, kendi ezik ruh halinin de öfkeli bir özeti olan “ben senin yaşın kadar möhendis çalıştırıyorum” cümlesinde gizlidir.
“Mayaşını ben ödüyorum oğlum!” diyerek “möhendislerine” ayar veren müteahhit,para destelerini dizer gibi üst üste dizer katları.Her mühendislik problemini pratik zeka ile çözdüğünü zanneden zat, itirazlara “ben hayat üniversitesinde möhendislik okudum.” mottosu ile cevaplar. Gün gelir doğa insanın kendisine yönelik bu acımasızlık karşısında silkelenir, titrer; üst üste dizilen katlar yerçekimine dayanamayıp, inşaatın velisi ile birlikte göçer, toprakla birleşir.
İşte tam burada , can çekişen hayallere yeniden hayat
verme umudu ile atıldığında tanışır
vatandaş; baretle ve üniformalı azraille. Sivilde sekiz köşeli kasket, askerde
ise miğfer dışında başına bir şey gelmemiş vatandaş baretle tanışır. Bir; gösterişli kıyafetleri, türlü türlü aletleri ve
başında baretle enkaza dalan gavuristandan gelen ekiplere bakar; bir de yalın
ayak baş kabak enkaza dalan dindaşlarına. Bu tedbir ile kaderin buluşma anıdır;
kader, tedbir karşısında son nefesini verecek darbeyi yemese de oldukça hırpalanır.
Acı küllenir,kalpler katılaşır,tek tük sorgulamalar bir uğultuya dönüşmeye
başlayınca; “sorumlular en ağır cezaya
çarptırılacaktır”, “hükümetimiz gereken önlemleri alacaktır”, “vatandaşlarımızı
sağduyuya davet ediyoruz” açıklamaları ile birlikte kamu düzenini sağlamak
üzere üniformalı Azrailler sahne alır. Ancak o zamanlar henüz gaz fişekleri ,
plastik mermiler henüz envantere girmemiştir; dolayısı ile ikinci bir acı
olayla bareti,maskeyi, iş gözlüğünü hatırlamak zorunda kalmak için epey zaman
geçmesi gerekecektir. Şimdilik baret,
hükümet ile birlikte faciadan mühim dersler alan “hayat üniversitesinden
mezun möhendisin” manda kasa mercedesinin arka camında hem göstermelik bir iş güvenliği figürü hem de
sahibinin nevi hakkında alıcısına göz kırpmaktadır.