Kayıtlar

Nisan, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Artemio Cruz'un Ölümü / CARLOS FUANTES

Resim
Devrimler daima kendilerinden sonra tekrar neden devrime ihtiyaç duyarlar? Devrimler her zaman kendi evlatlarını yer; ama hangi evlatlarını? Nihai bir devrim mümkün müdür? Bir başkaldırı eylemi olarak devrimler bir düzene işaret etmek zorunda mıdır?  Her devrim kendi faşizmini doğurur; ama neden? Camus, Fransız Devriminden yola çıkarak devrimlerin er yada geç zorbalıkla son bulacağına inanır. Çünkü her başkaldırmış benliğinin efendi tarafından tanınıp,eşiti olduğunu kabul edilmesini ister. Kendisi de efendi olmak ister.  “Köleler ordusu köleleri kurtarır, hemen sonra da eski efendilerini kendilerine köle olarak verir……Adalet için ölenler, bütün çağlarda, birbirlerine "kardeş" demişlerdir. şiddet, hepsi için ezilmişler topluluğu adına, yararına, düşmana yöneltilir. Ama devrim tek değerse, her şeyi ister, hatta hafiyeliği, dolaysıyla dostluğun kurban edilmesini bile. Bundan böyle şiddet, soyut bir düşünce yararına, dost-düşman demeden herkese yönelecektir.Devrimin kurtarma

Putların Alacakaranlığında / FRIEDRİCH NİETZSCHE

Resim
“Yaşamak… Uzun süre hasta olmak demektir.”  Tutkularınızı yeşertmemişseniz, gizleyip karanlık dehlizlerde ahlak denilen celladın eline teslim etmişseniz bu hastalık ilelebet peşinizi bırakmayacaktır. Tutkularını kaybetmiş insan “gerçek dünya” nın  yalanlığına (!)  sığınarak,  başka bir dünyanın  masal dünyasının sınırsız tutkularına kendini hazırladığını düşünerek, bu dünyanın, gerçek dünyanın öcünü “öteki dünya” ile alır.Bu dünyada köküne kadar frenlenmiş tutkularınızın ödülü;   öteki dünya da frenlerin boşalmış bir tutku denizine çivileme atlaması ile sonuçlanacak yada ödüllendirilecek , “göğüsleri yeni tomurcuklanmış”  Huri’lerle, erkek tutkusuna  göz kırpan, kadın tutkusunu malzeme olmaya müebbet kılmış bir öteki dünya ödülünün kendisidir.   Nietzsche ; dinlerin dolayısı ile kilisenin tutkulara karşı savaş verdiğini,tutkuları günah denilen parmaklıklar arasına hapsederek ,aslında yaşama karşı savaş açtığını söyler. O’na göre dinlerin insan yaşamını tedavi (!)  etme yöntemi 

And Dağlarında Terör / MARİO VARGAS LLOSA

Resim
Peru ’nun taşrasında And Dağlarının yükseklerinde  eskiden bir maden kasabası olan,ancak rezervin tükenmesi dolayısı ile kaderine terk edilen ve maden dönemindeki şaşaasını kaybeden Naccas’ta, bir yol şantiyesinde sırra kadem basan üç kişinin akıbetinin araştırılması için görevlendirilen Çavuş Lituma ve Er Tomas ’ın serüvenleri üzerinden bir  “bağcı dövme” operasyonunun yürütüldüğü bir kitap ile karşı karşıyayız. Kaçırıldığı düşünülen ilk    üç kişinin ortak özelliği ise kitabın ilerleyen bölümlerinde de anlaşılacağı üzere bir şekilde Aydınlık Yol gerillaları ile hayatlarının bir evresinde kesişmiş olmalarıdır.  Kaçırıldığı düşünülen ilk isim Medardo Llantac ismi ile bilinen ancak gerçek adı Demetrio Chanca olan kişi aslında Aydınlık Yol gerillalarının baskınından tesadüfi olarak kurtulan bir ilçenin kaymakamıdır. Baskından sonra gerillaların ilçede görevlendirdiği kişileri ele vermesi ve bir çok kişinin tutuklanıp  akıbetlerinin ne olduğunun bilinmemesinden de sorumludur.Bi

Erzurum Yolculuğu / ALEKSANDR PUŞKİN

Resim
Puşkin 1829’da ki, Rus’ların Erzurum ve Kars’ı aldıkları sefere bir asker olarak değil, yazar ve gözlemci olarak katılmıştır. Ancak Puşkin sefere  bir nevi  (embedded journalist ) “iliştirilmiş gazeteci” olarak katılmasına rağmen, bu tür gazetecilik, daha doğrusu bu tür bir yazarlığın kendisinden beklenen tek taraflı, maksatlı ve önyargılı yazılar yerine oldukça objektif denebilecek satırlar kaleme almıştır. Hatta bu sefere ilişkin satırlar yayınlandığında, sefere katılan Rus ordusunu övmediğinden, methiyeler düzmediğinden dolayı resmi çevrelerde ve edebiyat çevrelerinde eleştirilmiştir. Puşkin, bu sefere ilişkin yazdığı  bu eserin önsözünden çıkarttığı bölümde bu konu ile ilgili oldukça manidar ve namuslu her aydının vereceği bir cevap veriyor. Şöyle ki ; “Dönüşümde yayımladığım şiir Erzurum’un ele geçirilmesi ile ilgili olmadığı için siyasal bir gazetede şakaya gelmeyecek biçimde azarlandım. “Biz ümit ediyorduk ki….” vb. yazmaktaydı tanınmış eleştirmen. Moskova dergilerinden biri de

Zamanımızın Bir Kahramanı / MİHAİL LERMANTOV

Resim
Sanırım Çetin Altan bir yazısında söylemişti; Doğu’da pusu kurulur, Batı’da düello yapılır . Yazarımız Mihail Lermantov asıl iştigal alanı şiir olmakla birlikte yazdığı bu roman ile genç yaşta Rus edebiyatının önemli şahsiyetleri arasında yer alır. İngiliz şair Lord Byron ’dan etkilenerek yazar ilk şiirlerini. Ancak asıl etkisinde kaldığı kişi yine kendisi gibi Rus olan Puşkin ’dir. Puşkin, Dekarbistler ’le * ilişkili olduğu gerekçesi ile Kafkasya’ya sürgün edilir. Kafkasya Çar’ın muhalifi olan Dekarbistlerin sürgün yeridir. Bir çok Dekarbist  subay Kafkasya’da bulunmaktadır. Puşkin daha sonra Dekarbist subayların yönettiği   1828 Osmanlı-Rus  savaşına katılarak Erzurum’a kadar gelir.Bu seferle ilgili anılarını yayınlar. Her neyse;   Puşkin eşi ile gönül ilişkisi kurmaya çalışan bir kişi ile yaptığı düello sonucu ölür. Bu olaydan etkilenen M.Lermantov , bir ağıt kaleme alır;bu ağıtın Çar’lık sarayında  duyulması üzerine, Dekarbist’lerle  ilişkisinden şüphelenilerek tutuklanı

Sodom'un 120 Günü / MARQUİS DE SADE

Resim
Öncelikle kitabın metrobüs,otobüs, vapur gibi toplu taşıma araçlarında okunmasının sakıncalı olacağını  söyleyerek başlayayım. Eğer böyle bir hata yaparsanız, siz okurken birkaç meraklı gözün sizinle birlikte okuduğu satırlar üzerine, bakışlarının değiştiğine, sertleştiğine, neredeyse küfre varan bir eğilimle size döndüğüne, sapık muamelesi görmenize ramak kaldığınıza  şahit olursunuz. Kitabın edebi anlamda hiçbir değeri olmadığını düşünüyorum. Oldukça kaba, hatta iğrenç diyebileceğim ağır pornografik bir içeriğe sahip olmasının yanı sıra oldukça basit ve yavan bir yazı diline sahip. Bu açıklama  karşısında;  “Peki bu kitabı neden okuyorsun? Yada neden okumalıyız ? ” sorusuna verilebilecek iki cevabım var. Bunlardan ilki; ömrünün 29 yılını cezaevinde geçiren kitabın yazarı Marquis De Sade ‘ın, bu kitabı da cezaevindeyken yazdığı ancak henüz tam anlamı ile bitirememişken 1785 yılında Bastille Cezaevinden sevk kararı nedeni ile hücresinde  sakladığı  notlarının,  141 yıl sonra 1926 da

Benim Sevgili Aphorismus'larım

Resim
              " Yalnız gerçeğin gözleri hep açıktır. Ve hiç kapanmaz."            "   Adalet hiçbir zaman güce ve paraya gözlerini  uzun süre kapalı tutamaz."           "   Kadın; ılık ve dinlendirici bir vücutla mest eden, şehvet ve ihtiras ateşi ile kül eden  iki gücün toplamıdır."          "   Aşk tinsel bir coşkunluksa seks ise tensel coşkunluktur. Seks tinsel coşkunluğun zavallılıkla sona ermesidir."            " Kötü insanların çokluğu iyi insanların kıymetini arttırır."           "   Ölüm insanın  yerçekimi  ne karşı savaşını kaybetmesidir."  " İyi yada kötü bütün insanların kalplerinin ışık görmeyen karanlık köşelerinde her daim sinsice çalışan bir cenaze levazımatçısı vardır." "  Küfür,için kavrulurken kana kana  içtiğin  soğuk,buz gibi sudur. İçerken ferahlatırken hasta edip yaşam karşısında  küçültür."  "  Evlilik “kader birliği” gibi iddialı bir cümlenin

Yalancı Tanıklar Kahvesi / VEDAT TÜRKALİ

Resim
"devrim şiir gibi oğlum; başka dile çevrilmesi güç iş" Kahramanlarının iç dünyalarındaki çelişkilerin, gelgitlerin, üzerinden bir dönemin sosyal, siyasal, toplumsal yapısını sorgulayan  ve bunu yaparken ezbere kaçmayan, siyasal terminolojinin basmakalıp anlatış tarzından uzak, akıcı, gerçeği bir sohbet tadında ama bütün yönü ile eksiksiz anlatabilen, sorgulamayı insanın insani zaaflarını da bütün gerçekliği ile katarak harmanlayan bir dönem romanı Yalancı Tanıklar Kahvesi. Roman;  babası Ege kıyılarında bir şehirde, varsıl bir toprak ağası Muhsin’in felsefe okumak üzere Ankara’ya gitmesi ve burada bir arkadaşı sayesi ile tanıştığı “devrim” fikriyatı ve sonrasında devrim mücadelesi üzerine yaşadığı bireysel eksiklikleri,babasının ağa olması dolayısı ile yaşadığı çelişkileri,toplumun devrim mücadelesine mesafeli duruşunu, artan karanlık suikastlari, sokak çatışmalarını, silahlı çatışma içine çekilmeye çalışılan devrimcileri ve 80 darbesine giden o planlı,derin devlet org

Başkaldıran İnsan / ALBERT CAMUS

Resim
Albert Camus, kitabında başkaldırıyı iki farklı boyutta ele alır. İlkin başkaldırı dürtüsünün insanın özünde var olduğunu, bunun insanın “dünyanın anlamsızlığına” başkaldırmayı içerdiğini, diğerininse belirli bir tarihsel koşullarda insanın o tarihsel duruma değiştirmek maksadı ile eyleme geçmesi ve onu değiştirmeye çalışmasını içerdiğini savunur. Ancak Camus başkaldırının sonucunda elde edilen verili durumun kendini eninde sonunda bir zorbalık yönetimine taşıdığını ve bunun yeniden bir başkaldırının zeminini oluşturduğunu savunur. Camus’un ; “doğaötesi başkaldırı”  olarak tanımladığı ve dünyanın anlamsızlığına  isyan şeklinde tezahür eden başkaldırı; insan olarak kendine verilen koşula başkaldırıdır. “ Başkaldırmış kişi bir yandan ölümlü koşulunu yadsırken, bir yandan da kendini bu koşul içinde yaşatan gücü (tanrı’yı) yadsır. Öyleyse doğaötesi başkaldırı tanrısız değildir ama ister istemez kutsala sövücüdür. Ne var ki, Tanrı’yı ölümün ve en büyük aykırılığın babası olarak gösteri

Deniz Feneri / VİRGİNİA WOOLF

Resim
Kitabı okumayı düşünenleri önce uyarayım. Okuması oldukça zor (bence),sabır gerektiren,okurken gerçekle hayalin, geçmiş ile “şimdi”nin içe içe geçtiği, yazarın bir olay örgüsü etrafında,yaşananları bir plan ve düzen dahilinde okuyucuya anlatmasından daha çok,aklına geleni olduğu gibi aktaran, anlatının herhangi bir anında olayla ilgili çağrışımları,izlenimleri olay örgüsünün arasına sıkıştıran, yazarın kendi zihinsel izlenim ve çağrışımlarını olduğu gibi takip ederek yazıya aktarmasından dolayı takibi ve romanın içine sızılmasının oldukça zor ve meşakkatli olan bir kitap. Tabi bütün bu tekniğin içerisine birde İngiliz toplumsal yaşamının griliği,renksizliği,aile içi olsa bile toplumsal yaşamdaki soğukluk ve mesafeli ilişkiye,kasvetli, melankolik havası ve gri bulutların ardına gizlenmiş güneşin ışıksızlığı da eklenince okurken bunalımlar geçirmeniz oldukça doğal olacaktır sanırım. “Hayatın anlamı nedir? Bu kadardı-basit bir soru; yıllar geçtikçe insanı daha çok pençesine alan.