Artemio Cruz'un Ölümü / CARLOS FUANTES

Devrimler daima kendilerinden sonra tekrar neden devrime ihtiyaç duyarlar? Devrimler her zaman kendi evlatlarını yer; ama hangi evlatlarını? Nihai bir devrim mümkün müdür? Bir başkaldırı eylemi olarak devrimler bir düzene işaret etmek zorunda mıdır?  Her devrim kendi faşizmini doğurur; ama neden?

Camus, Fransız Devriminden yola çıkarak devrimlerin er yada geç zorbalıkla son bulacağına inanır. Çünkü her başkaldırmış benliğinin efendi tarafından tanınıp,eşiti olduğunu kabul edilmesini ister. Kendisi de efendi olmak ister. “Köleler ordusu köleleri kurtarır, hemen sonra da eski efendilerini kendilerine köle olarak verir……Adalet için ölenler, bütün çağlarda, birbirlerine "kardeş" demişlerdir. şiddet, hepsi için ezilmişler topluluğu adına, yararına, düşmana yöneltilir. Ama devrim tek değerse, her şeyi ister, hatta hafiyeliği, dolaysıyla dostluğun kurban edilmesini bile. Bundan böyle şiddet, soyut bir düşünce yararına, dost-düşman demeden herkese yönelecektir.Devrimin kurtarmak istediği şeyden bile önce gelmesi….” ve  devrimin önce kendi evlatlarını yemesi. 

 Peki ya ne yapmalı?  Carlos Fuantes kitapta kurtarıcı beklemenin aslında bir tür mahkumiyet olduğunu söyler. “Önce seni neyin mahkum ettiğini anımsaman ve sonra görünürdeki kurtarıcının gerçek mahkumiyet olduğunu bilerek, bu hükümle kurtuluşa varman gerek”(s.35).   “Çok tutarlı bir düşünce ile yönetilmedikçe”(s.38) devrim; “ her kuşağın kendinden öncekileri yıkıp,yerine onlar kadar haris,onlar kadar açgözlü yeni efendilerin geçirildiği”(s.50)  beyhude bir eylem olmanın ötesine geçmeyecektir.  Sistemin kendisini, ilke olarak sistemin bütününe değil, sistemin uzuvlarına yönelen her devrim, sonrasında yok ettiği uzvun  yerini doldurarak sistemin bir parçası haline gelir.Bu ise devrimin kendi içinden başka bir devrimin filizlenmesinin koşullarını yaratır. Dolayısı ile bu haliyle devrim sadece sistemin revizyonuna yol açar. “Kralın kendisini vurmak istiyorlardı,ilkeyi değil. Başka bir kral istiyorlardı o kadar” Camus’un bu sözü bugün salt AKP karşıtlığı üzerinden söylem geliştiren,sistemi bir nevi aklayan yada görmezden gelen devrimci anlayışların düştükleri batağı da göz önüne serer.

Ancak devrimin tek değer olarak benimsenmesi, ilkelerin göz ardı edilmesi yada devrimden sonraya,belirsiz bir tarihe havale edilmesi,önce iktidar  ve zafer sonra ilkeler anlayışı ile hareket edilmesi yozlaşmanın ilk adımıdır.Kitapta da bu yanılgı anlatılmış, şöyle ki; “ Geçtikleri her köyde, general çalışma koşullarını inceliyor,iş gününü sekiz saate indiren kararnameler çıkarıyordu..Tefeciler varsa borçları tek kalemde siliyordu. Ancak bu programın tek zorluğu  herkesin şu yada bu yanda savaşıyor olması ..kararları uygulamak ve bunlardan yararlanmak için köylerde kimsenin bulunmamasıydı.Bu koşullar altında izlenecek en iyi politikanın, köy zenginlerinin parasına el koymak ve toprak ve çalışma saati reformlarının ayrıntılarını devrimin zafere ulaşmasından sonraya bırakmak olduğu kanısında varıldı..”(s.69)  Ancak bu öteleme “devrim adına yağmacılığı, devrim adına çalışmak bahanesi ile kendini sivriltmeyi” (s.264) öne çıkaran ilişkiler ağına ön ayak olur.  “İnsan sesi olmaktan çıkmış,iktidar ve kişisel çıkar sesi olmuş buz gibi bir sesle denilecek ki: Kendi çıkarlarımızla uyuştuğu sürece, ülkemiz için en çıkarlı olabilecek şeyi isteriz; aklımızı kullanıp ilerleyelim; olanaksıza heveslenmeyip gerekli olanı yapalım; sonradan baskıyı ve zulmü   önleyebilmemiz için şimdi ne kadar baskı ve zulüm yapılması gerektiğine bugün burada karar verelim; refahı, halkın ancak koklayabileceği kadar gıdım gıdım dağıtalım: Devrim bugün onları doyurmaya yeter, ama yarın daha fazlasını, daha çoğunu isteyebilirler, her şeyi şimdiden verirsek, o zaman verecek neyimiz kalır? Canımızdan başka neyimiz kalır ve eğer kahramanca ölümlerimizin yararlı meyvelerini toplayacak kadar yaşamayacaksak, neden ölelim? Biz insanız,şehit değil; ,iktidarı elimizde tutarsak,hoş görmeyecekleri şey yoktur; ama  iktidardan düştüğümüz anda anamızı  bellerler; yarını düşünün,genciz, silahlı devrimin başarısı ile anlı şanlıyız; peki niçin savaştık, açlıktan ölmek için mi? Gerekli olduğu zaman zor kullanmak haklılık taşır; iktidar paylaşılmaz.” (s.119)

Artık, “savaş alanlarında yoğrulup biçimlenen” devrim yozlaşmıştır; “savaşlar kazanılmış olsa bile devrim yitirilmiş demektir” (s.184)  
 


Meksika Devrimi'ne, toprakların köylülere dağıtılması uğrunda savaşan, idealist bir genç asker olarak katılan Artemio Cruz, devrimin giderek yozlaşması sonucunda zengin bir toprak ağası olup çıkmıştır. Ailesine, sevgililerine ve eski yoldaşlarına ihanet etmiş, devrim sırasında devirmek için savaştığı kendini beğenmiş, ilke kural tanımaz zorbalardan biri olmuştur. Yıllar sonra, ölüm döşeğinde, tüm bir yaşamı gözünün önünden geçecektir...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA