Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tesadüf/Şeytan İşi / HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR

Resim
Tipik Hüseyin Rahmi romanlarından bir başkası  “Tesadüf /Şeytan İşi”. Yayınevi iki ayrı romanı tek kitapta toplamayı tercih etmiş. “Tesadüf”  konu ve kurgu itibari ile yazarın daha önce paylaştığım romanları ile aynı istikamette yazılmış. Konaklarda yaşayan varlıklı ailelerin evli mahdumlarının,değişmeye yüz tutmuş sosyal yaşamın etkilerine kendilerini kaptırıp,aile dışında geçici hazlar yaşama hevesi ile kendilerini kaptırdıkları uçurumun girdabına aile efradı ile birlikte kapılmalarını ve bu süreçte yaşanan ahlaki çözülmeleri,bu çözülmenin batağında servet avcılarının türlü oyunlarına kapılıp giden biçare  mahdumların  hikayesi vardır bu romanlarda genellikle. “Tesadüf”;   İstanbul’un varlıklı bir ailesinin, dillere destan  güzelliği olmasa da “yanaklarına gölge salan iri siyah gözleri”nden, yumuşaklık,incelik,acıma ve şefkat akan yüzü  ile evlilik saadeti için bir kadında varlığı gerekli bütün şartlara haiz Saibe’nin, yine varlıklı bir ailenin mahdumu olan Mail ile evlenmesi  üze

Neden Parça Tesirli Kitap

Resim
İktidarlar kitaptan niye korkar? Çünkü kitaplar sayfaları arasında özgürlüğü,kardeşliği,eşitliği ve daha düzel bir dünyayı saklar da ondan.Sayfaları arasında gezinirken eskimiş,küflenmiş kağıt kokusu arasından sızan mutlu bir gelecek kokusunu alır okuyucu da ondan. İktidarlar herkesin mutlu olduğu bir toplum istemezler. Çünkü bilirler ki kendi bencil mutlulukları büyük kalabalıkların mutsuz olmasına bağlıdır.  Onun için hep düşmandırlar kitaplara……onun için Hitler’in SS’leri adına “Kristal Gece” dedikleri kitap yakma törenlerine kutsal bir ayinmiş gibi katılırlardı.Ne yazık ki kitapları yaktıktan sonra insanları yakmaya başladılar. Onun için Kenan Evren döneminde 133.000 kitap yakıldı. Televizyonlarda teşhir sehpalarına tabanca,tüfek,el bombalarının yanına kitaplar,dergiler eklemeyi ihmal etmediler.Bu ülke de insanlar bedenlerini,  kışın sobalarında odun yerine kitap yakarak ısıttılar. Onun için cezaevlerine tıktıkları binlerce insanı kitaplardan mahrum etmek için

Siyah Deri Beyaz Maskeler / FRANTZ FANON

Resim
  Frantz Fanon; kölelilk,sömürgecilik süresince ezilen, sömürülen,ötekileştirilen insanların psikolojisini ve yabancılaşmasını ele alıyor bu kitapta.Kitap, her ne kadar kolonizasyon süreci boyunca siyah insanın beyaz insan karşısında yaşadığı nevrotik süreç üzerine kurulsa da günümüze de büyük oranda ışık tutmakta. Özellikle kültürel çeşitliliğin günbegün yok olduğu, yerel ve ulusal kültürlerin hegomonik kültürel baskılar karşısında eriyip yok edildiği günümüzde, bu sürecin psikolojik boyutu hakkında oldukça önemli bilgiler de veriyor. Özellikle ulus devletin inşası aşamasında oluşturulmaya çalışılan tekçi ulus anlayışı sürecinde asimile eden-asimilasyona uğrayan tarafların psikolojik arka planı hakkında oldukça kapsamlı bilgilerde sunuyor. Fanon’a göre konuşmak “bir kültürü özümlemek,bir medeniyetin yükünü dilinin ucuna taşıyabilmek demektir. …Bir dile hakim olan,sonuç olarak,o dille ifade ve ima edilen dünyaya hakim olmak demektir.Çünkü dil “Ete saplanmış tanrı

Eşkıya İninde /Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Resim
Osmanlı İmparatorluğu dağılma sürecindedir. Halk savaşlardan bıkmıştır. Her yandan yenilgi haberleri gelmektedir. Savaşmaktan yorulan  insanlar artık çareyi askerden kaçmakta bulmuştur. Asker kaçakları ise geçimlerini sıklıkla  eşkıyalıkla  sağlamaktadırlar.  Kanun nizam kaybedilmiştir. Payitaht’ın  sınırına iyice dayanmış olan eşkıya  halkı canından bezdirir. Gençlerin çoğu askere alındığından halk kendini savunamaz, bin bir türlü olanaksızlıklar içerisinde ürettiklerinden devletin yanı sıra  eşkıya da payını almaktadır. Payitahtın Süleymaniye’sinde konak hayatının konforuna  alışmış olan Nefi Bey ve kayınbiraderi Hikmet Enis, uşakları Arnavut Murtaza’yı da yanlarına alarak Değirmendere’deki ( Gölcük) çiftliklerini kontrol etmeye giderler. Kısa süren  tren ve kayık yolculuğunun ardından, Değirmendere’de,  kayıkta tesadüf ettikleri eşkıya  Karabela Mustafa’nın adamları tarafından çiftlikten kendilerini karşılamaya gelmiş çiftlik kahyası aldatmacası ile kaçırılırlar.Uzun süre

Dünyanın Mihveri Kadın mı, Para mı? /Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Resim
Edip Münir; hayatın çalışılarak kazanılmayacağını, çalışarak ancak açlığın bastırılabileceğini düşünen bir gençtir. Ona göre “Günlük hayatta çalışanlar açlardır. Bir lokmaya üşüşen tavuklar gibi senden beceriksizin ağzından rızkını kapmak, hayat kavgası denilen ustalıkla yapılmış olan işte budur.”  Edip Münir  için “hayat zaten aldanıp, aldatmaktan ibarettir.”   O hayatını başkasının rızkını ağzından kapan olacaktır. Çalışıp başkalarını doyurmak yerine “çalmak”la karnını doyuracaktır.  Zaten, “Akıllılar, akılsızların zararına yaşarlar hep. Elbette o da kendinden daha ahmaklarını bulacaktır.” Ona göre “ Pek çok zengin aile eğlence düşünmekten başka  yapacak işi” yoktur.          “ İşsizlikten kendi kendilerine yarattıkları üzüntüler” içinde kendilerine meşgale yaratmak peşindedirler. “Eğer hayatın çalışma karşılığında kazanılması sosyal bir şartsa, bu şartın o tip aileler arasında  hiçbir hükmü olmadığı görülüyor. Değirmenin suyu nereden geliyor? Çalışan kimdir? Köylü…Köylü t

Hatırladıklarım / Zekeriya SERTEL

Resim
ZEKERİYA SERTEL Türk basın tarihinin önde gelen isimlerinden birisidir. Cumhuriyet öncesinde Selanik'te başlayan gazetecilik yaşamına, cumhuriyet devrinde Cumhuriyet gazetesinin kurucularından birisi olarak devam etmiş; devrin en önemli dergilerinden birisi olan Resimli Ay'ı yayımlamış ve bu dergi aracılığıyla Nazım Hikmet'i Türk okurlarla buluşturmuştur. II. Dünya Savaşı yıllarında yüksek tirajlı ve faşizm karşıtı bir gazete olan Tan Gazetesi'ni çıkaran kişidir.İlk Türk kadın gazetecilerden Sabiha Sertel (Derviş)'in eşidir.1934'te İstanbul'da İş Bankası tarafından çıkartılan Tan gazetesini Halil Lütfü Dördüncü ile birlikte satın alarak yeni biçimde yayınlamaya başladı. Bu ortaklığa sonradan katılan Ahmet Emin Yalman, başyazarlığı üstlenmişti. 1939'da Ahmet Emin Bey'in ortaklıktan ayrılmasından sonra başyazarlığı ve gazetenin fikir yönünü Zekeriya Sertel ele aldı. Tan, II. Dünya Savaşı sırasında, faşizm karşıtı ve Tek Parti iktidarına muhalif

İffet / Hüseyin Rahmi ÜRPINAR

Resim
 “İffet”in konusu H.Rahmi Gürpınar’ın diğer romanlarında olduğu gibi “kadın” ağırlıklı, ancak romana başlamadan önce  benim dikkatimi çeken şey  yazarın ikinci basıma yazdığı önsöz oldu. Yazar önsöze “Bu roman kanunsuz olarak bir çok kez basıldı.” diyerek başlıyor. Ve ta o zamanlardan bugüne “ata yadigarı” olarak miras  kalan, bugün bile halen tastamam hal yoluna gidilememiş olan “telif hakları” ve “korsan basım” sorunsalının  sıkıntısını dile vuruyor.  “ Bu memlekette öyle çağlar yaşadık ki,dimağımızın bütün yeteneğiyle,çabasıyla candan çalışarak ortaya koyduğumuz eseri gözünüzün önünde basarlar,satarlardı. Bir şey yapamazdınız. Davaya kalksanız siz haksız çıkardınız.Çünkü kitap yazmak cinayetlerin en büyüğü idi. Yazar her yerde hor görülür ve ezilirdi. Yalnız onun aleyhine çıkan sözler dinlenirdi.” diyerek meselenin bugüne kadar çözülememiş-çözülmemiş olmasının  arkasındaki  zihniyetin  yapısını ortaya koyarak,  o  dönemler de  bir ölçüde  normal karşılanabilecek durumun, bugün

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Resim
On sekiz yıllık bir süre içerisinde, kimi gazete haberi, kimi de senaryo halinde olan ve  yazarın gördüğü bir rüyanın üzerinde bıraktığı etki üzerine öykü haline getirilen,  uzun bir yazın süreci sonucu oluşturulmuş  on iki öyküden oluşmuş bir kitapla karşı karşıyayız. Öyküler: -iyi yolculuklar sayın başkan -azize -uyuyan güzelin uçağı -kendimi rüya görmek için kiralıyorum -ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim -ağustos korkuları -maria dos prazeres -zehirlenmiş on yedi ingiliz -poyraz -senora forbes'in mutlu yazı -ışık su gibidir -karda kan izlerin’ den oluşmaktadır.   En sevdiklerim “maria dos prazeres”,   " ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim” , “azize” ve “iyi yolculuklar sayın başkan” olarak sıralayabilirim. Özellikle   “ışık su gibidir” öyküsünü hiç sevmediğimi söyleyebilirim. Azize’ de;  bir baraj inşaatı sebebi ile köy mezarlığının taşınması gerekmektedir.  Köy mezarlığında defnedilmiş karısı ve kızının mezarları

İnsanın Dört Zindanı / Ali ŞERİATİ

Resim
Dr.Şeriati’nin  1970 yılında Petrol Fakültesi öğrencilerine yaptığı konuşmanın derlenmesi ile oluşturulmuş bu kitapta, felsefe ile ilgilenenlerin ilgisini çekecek temel felsefi görüşlerin harmanlanması ile oluşturulmaya çalışılmış ve farklı bir bakış yaratma çabası var. Dr.Şeriati bu konuşmasına   “insan sorunsalı” ile başlayıp, insanın beşerden (hayvandan)  insana “ben” e yolculuğunu daha çok “varoluşcu felsefenin” etkisi altında açıklama getirme çabasında. Şeriati’ye göre  beşer   “yedi milyar bireyin şimdi de yeryüzünde eylemde bulunduğu iki ayaklı canlı varlıktır. Bu haliyle dirim-bilim yani biyolojinin konusudur.Diğeri,insan ise;  şairin üzerine konuştuğu,feylosofun söz söylediği,dinin ilgilendiği insan” dır. Varoluşçu felsefe göre   “insanın özü varoluşundadır”  yani  “dünyada olma” sındadır.Çünkü yalnız insan “ gerçek varoluş” tur. Çünkü yalnız insan var olanın (kendisinin) sınırlarını aşıp varlığa adım atabilir. Şeriati'ye göre  dünya üzerindeki  “sekiz mil