On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ
On sekiz yıllık bir süre içerisinde, kimi gazete haberi, kimi de senaryo halinde olan ve yazarın gördüğü bir rüyanın üzerinde
bıraktığı etki üzerine öykü haline getirilen, uzun bir yazın süreci sonucu oluşturulmuş on iki öyküden oluşmuş bir kitapla karşı
karşıyayız.
Öyküler:
-iyi yolculuklar sayın başkan
-azize
-uyuyan güzelin uçağı
-kendimi rüya görmek için kiralıyorum
-ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim
-ağustos korkuları
-maria dos prazeres
-zehirlenmiş on yedi ingiliz
-poyraz
-senora forbes'in mutlu yazı
-ışık su gibidir
-karda kan izlerin’ den oluşmaktadır. En
sevdiklerim “maria dos prazeres”, "ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim” , “azize” ve “iyi yolculuklar sayın
başkan” olarak sıralayabilirim. Özellikle “ışık su gibidir” öyküsünü hiç sevmediğimi
söyleyebilirim.
Azize’ de; bir baraj inşaatı sebebi ile köy mezarlığının
taşınması gerekmektedir. Köy
mezarlığında defnedilmiş karısı ve kızının mezarlarını açtığında, kemikleri un
ufak olan karısının mezarının aksine, ufak kızının aradan yıllar geçmesine
rağmen hiç bozulmamış bir şekilde sanki yaşıyormuşçasına taze ve diri duran
cesedinin varlığı karşısında köylülerin
aralarında para toplayarak,kızın babası Margarito Duarte ‘yi , Vatikan’a Papa’ya göndererek kızı azize ilan ettirmeye çalışması
hikaye edilmektedir. Margarito Duarte
yirmiki yıl boyunca kızının cesedini bir bavulla Vatikan sokaklarında bıkmadan usanmadan taşıyarak onu
Papa’nın azize ilan etmesine çalışmış bu azmi ve sebatı sayesinde kendi azizlik
mertebesine yükselmeyi hak etmiştir.
“ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim” de ise
arabası bozulduğu için yolda kalan bir kadının, oradan geçmekte olan içi
kadınlarla dolu bir otobüse en yakın şehirde kocasına telefon etmek için bu
otobüse binmesi ile başlıyor hikaye.
Otobüse binen kadın yolda uyur ve uyandırıldığında diğer kadınların tek sıra
halinde gardiyanlar eşliğinde bir binaya sıra ile sokulduklarını görür. Kadın
iner ve ilk karşılaştığı iri yapılı gardiyan kadına kendisinin yalnızca telefon
etmek için geldiğini söyler. Kadın alaycı ve sert bir tonla herkesin oraya
belli bir sebeple geldiğini söyleyerek,kadını binanın içine doğru iter. Burası bir akıl hastanesidir
ve kadın derdini bir türlü anlatamaz. Doktor kadının hiçbir sorunu olmadığı halde kadını
orada tutar ve kocasına da vermez. Kadın bunun karşısında saldırganlık
gösterince kocası da hastalığına inanıp onu terk eder.
Maria dos Prazeres
yetmiş beş yaşına merdiven dayamış bir hayat kadınıdır. Gördüğü bir rüya
sebebi ile artık ölümünün an meselesi olduğu kanısına vararak bir cenaze
levazımatçısı ile anlaşır. Levazımatçı kadına mezarlıkta bulunan ve İçşavaş’ta
(İspanya) ölen Buenaventura Durruti ile
önde gelen iki anarşistin yattıkları bir mezarlıkta yer verir. Kimse yerlerini
bilmesin diye ad yazılı olmayan mezar taşlarına insanlar kalemle ,rujla yada tırnak
cilası ile isimlerini yazarlar bu devrimcilerin. Kadının tek ziyaretçisi gençliğinde
müşterisi olan bir Kont’tur. Kont her akşam gizlice gelir, yemek yedikten sonra beraberinde getirdiği şampanyayı kadınla
birlikte içer ve çekip gitmeden önce yatak odasındaki kül tablasının altına yirmibeş pesata bırakır
ve gider.Bu Maria dos Prazeres ‘in kontu bir yol üstü otelde tanıdığı
zamanki fiyatıydı ve bu zamanın
paslandıramadan el değmemiş bıraktığı tek şeydi.
Bir akşam Maria dos Prazeres mutfakta radyo dinlerken Kontun kulağına
radyoda bir haber çalınır.
“İspanya’nın ebedi diktatörü Franko, ölüme yeni
mahkum edilen ayrılıkçı üç Bask
militanının akibetine karar verme sorumluluğunu üstlenmişti. Kont;rahat
bir nefes aldı.
“Öylesye
onları mutlaka kurşuna dizmişlerdir” dedi, “çünkü başkan adil bir adamdır.”
Maria dos Prazeres, kobranınkiler gibi ışıl ışıl yanan gözlerini ona dikti ve kontun altın
çerçeveli gözlüğünün ardında duygusuz gözbebeklerini,nemli karanlıklara alışık
bir hayvanın yırtıcı dişleri ile pençelerini gördü.Onun gerçek yüzüydü bu.
“Öyleyse
dua et de öyle olmasın”,dedi, “çünkü onlardan birini bile bile kurşuna
dizerlerse,ben de senin çorbana zehir koyarım.”
Kont, korkmuştu.
“
Nedenmiş o?”
“Çünkü
ben adil bir orospuyum da ondan”
Not: Bugün 6Mayıs 2013. Bir başka 6 Mayıs’ta, 1972’de
üç fidan darağacına gönderildi, güneş henüz gözlerini dünya üzerine açmadan. O,
gün üç fidanı köklerinden koparanlara, güneş bir daha eskisi gibi bakmadı. Selam
olsun onlara. Kavgaları isimlerimizde yüreklerimizde,sokaklarımızda
yaşayanlara..
Yorumlar
Yorum Gönder