Erzurum Yolculuğu / ALEKSANDR PUŞKİN

Puşkin 1829’da ki, Rus’ların Erzurum ve Kars’ı aldıkları sefere bir asker olarak değil, yazar ve gözlemci olarak katılmıştır. Ancak Puşkin sefere  bir nevi  (embedded journalist ) “iliştirilmiş gazeteci” olarak katılmasına rağmen, bu tür gazetecilik, daha doğrusu bu tür bir yazarlığın kendisinden beklenen tek taraflı, maksatlı ve önyargılı yazılar yerine oldukça objektif denebilecek satırlar kaleme almıştır. Hatta bu sefere ilişkin satırlar yayınlandığında, sefere katılan Rus ordusunu övmediğinden, methiyeler düzmediğinden dolayı resmi çevrelerde ve edebiyat çevrelerinde eleştirilmiştir. Puşkin, bu sefere ilişkin yazdığı  bu eserin önsözünden çıkarttığı bölümde bu konu ile ilgili oldukça manidar ve namuslu her aydının vereceği bir cevap veriyor. Şöyle ki ; “Dönüşümde yayımladığım şiir Erzurum’un ele geçirilmesi ile ilgili olmadığı için siyasal bir gazetede şakaya gelmeyecek biçimde azarlandım. “Biz ümit ediyorduk ki….” vb. yazmaktaydı tanınmış eleştirmen. Moskova dergilerinden biri de, yine, silahlarımızın başarılarını övmeyen şarkıcılara homurdandı! Ben, kuşkusuz, gazeteci beylerin ısmarlamasıyla yazmak zorunda değildim.

Gerçekten de Puşkin eserinde diğerlerinin beklediği gibi bir kahramanlık destanı,Rus ordusunu göklere çıkaran, Osmanlıyı ise yeren bir bakış açısından daha çok; sefer sırasında gittiği yerlerin coğrafi özelliklerini, iklimini, tabiatını,sosyal kültürel yapısını ve insan manzaralarını ele alan notlar tutmuştur. Ordu peşine takılan bir yazar olarak ondan normalde şovenizm yüklü, oryantalist bir bakışın tezahürlerini yansıtan cümleler beklenmekle beraber, Puşkin; bazen bu zihinsel tuzağa az da olsa düşmekle beraber oldukça hümanist ve objektif satırlar kaleme almıştır. Örneğin o dönemde Çerkezlerin durumunu o kadar objektif bir bakışla açıklamıştır ki bu günün Rusya’sında bile bu türden bir tarafsızlık bulamazsınız.  Şöyle ki;  “ Çerkezler nefret ediyorlar bizden. Geniş otlaklarından sürüp çıkarmışız onları.Köyleri yakıp yıkılmış koca koca aşiretler yok edilmiş.Onlar da gitgide dağların derinliklerine çekiliyor,baskınlar yapıyorlar..”(s.14) Ancak bu satırların hemen sonrasında da bir Hıristiyan misyonerinin bakış açısı ile örtüşen cümleler kurar. Örneğin isyankar Çerkezleri yola getirmek için o dönem şehir hayatının lüksü olan semaverle tanıştırılmalıydılar. Şöyle ki; “ Semaver önemli bir yenilik olurdu onlar için.Sonra; daha etkili, daha dürüst, çağımızın eğitimine daha uygun bir başka yol var: İncil’in öğütlenmesi.” (s.16) Yolculuğu esnasında karşılaştığı İranlı şair Fazıl Han’la tanıştıktan sonra, oryantalist bir zihniyetle söylediği tumturaklı laflar üzerine, Fazıl han’ın akıllı uslu karşılık vermesi üzerine Puşkin, “ Şakacı tumturaklı konuşma tarzını bırakarak normal Batılı gibi konuşmak zorunda kaldım. Böylece de, biz Ruslara özgü o alaycılığın cezasını çekmiş oldum. Bumdan böyle insanları,kafalarındaki papağa,yada  tırnaklarındaki kınaya bakarak yargılamayacağım.” (s22) Yine oryantalizmin  Asya’sının nasıl bir yanılgı olduğunu şu cümlelerle açıklar; " Asya şaşaası sözünden daha anlamsız bir şey bilmiyorum.Bu deyim Haçlı Seferleri sırasında çıkmış olmalı. Kalelerinin çıplak duvarlarını,meşe odunundan sandalyelerini bırakarak sefere katılan ve Doğu’nun kırmızı divanlarını,renk renk halılarını, kabzaları renkli taşla süslü hançerlerini görünce gözleri kamaşan yoksul şövalyelerin işidir bu.” (s.72)

Rus ordusu Erzurum’a girdiğinde “Türkler evlerinin damlarına çıkmış,asık suratlarla” (s.68) olan biteni seyretmektedirler. Tutsak Osmanlı askerleri, vakur içinde kendi aralarında konuşmaktadırlar. “Erzurum’un sokakları dar ve eğri büğrü.Yapılar oldukça yüksek” tir. (s.69) “Evler taştan yapılmış. Damlar çim ile kaplı” dır. (s.71) “Erzurum’da çeşmeden bol bir şey yok.Her birinin üstünde zincire bağlı teneke taslar asılı. Müslümanlar bu taslardan su içiyor,Tanrı’ya şükürler ediyorlar.” (s.73)  Erzurum bir ticaret şehri olmasına rağmen Rusya’nın  “ taşra kasabasında küçük bir bakkal dükkanında bulabileceğiniz herhangi bir şeyi, Erzurum’da dünyanın parasını dökseniz alamazsınız” (s.72)  Çünkü , “ Avrupa ve Doğu arasındaki başlıca kara ticaret yolu Erzurum’dan geçmesine” rağmen ; “kentte çok az mal satılıyor.Malları burada ortaya dökmüyorlar…Erzurum’da bir hasta bir kaşık ravent bulamadığı için ölebilir. Oysa kentte çuval çuval ravent vardır.” (s.71)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA