And Dağlarında Terör / MARİO VARGAS LLOSA
Peru’nun taşrasında And Dağlarının yükseklerinde eskiden bir maden kasabası olan,ancak
rezervin tükenmesi dolayısı ile kaderine terk edilen ve maden dönemindeki
şaşaasını kaybeden Naccas’ta, bir yol şantiyesinde sırra kadem basan üç kişinin
akıbetinin araştırılması için görevlendirilen Çavuş Lituma ve Er Tomas’ın
serüvenleri üzerinden bir “bağcı dövme”
operasyonunun yürütüldüğü bir kitap ile karşı karşıyayız.
Kaçırıldığı düşünülen ilk üç kişinin
ortak özelliği ise kitabın ilerleyen bölümlerinde de anlaşılacağı üzere bir
şekilde Aydınlık Yol gerillaları ile hayatlarının bir evresinde kesişmiş
olmalarıdır.
Kaçırıldığı düşünülen ilk isim Medardo Llantac ismi ile bilinen ancak gerçek adı
Demetrio Chanca olan kişi aslında Aydınlık Yol gerillalarının baskınından
tesadüfi olarak kurtulan bir ilçenin kaymakamıdır. Baskından sonra gerillaların
ilçede görevlendirdiği kişileri ele vermesi ve bir çok kişinin tutuklanıp akıbetlerinin ne olduğunun bilinmemesinden de
sorumludur.Bir intikam saldırısından
korkarak ilçeyi terk etmiş, kimliğini gizleyerek Naccos’a yerleşmiştir.
Casimiro
Huarcaya’ya ise bir albinodur. And dağlarının kasaba ve köylerinde kamyonu ile
seyyar satıcılık yapmaktadır. Gezdiği yerlerin birinde Asunta adında bir kızla
birlikte olur ve kız hamile kalır. Ancak Casimiro Huarcaya Asunta’ya sahip
çıkmaz,onun sevgisine karşılık vermez; üstelik ona para teklif eder. And Dağlarının
yerli halkları her ne kadar Katolik olsalar da eski İnka inanışlarını devam
ettirmektedirler. Albino olmasından dolayı yerli inanışlarında “gulyabani”,
“umacı” olarak suçlanan ve bir köy meyhanesinde saldırıya uğrayan Casimiro
Huarcaya’yı ,köye baskın yapan gerillalar kurtarır. Köy halkına “gulyabanilere
inanmamaları gerektiğini ve bunların düşmanları tarafından halkın kafasına
sokulan boş ve cahilce inançlar olduğunu anlatan” (s.132) gerillalar içinde Asunta’da vardır.
Pedrito
Tinoco ise yarı meczup, akli melekeleri tam anlamı ile yerinde olmayan bir
kişidir. Askerken kaçarak And Dağlarının yüksek bir yaylasında Doğal Parkların
birinde koruyuculuk yapmaktadır.Park sınırlarında ise bir tür koyun benzeri
hayvan olan Vikunyalar yaşamaktadır. Oldukça ürkek hayvanlar olan Vikunyalar
sadece Pedrito’dan ürkmezler. Gerillalar Pedrito’nun bu özelliğini
bildiklerinden onu kandırarak Vikunyaları avlarlar, ona da parkı terk etmesini
yoksa askerlerin ona kötü davranacağı uyarısını yaparlar. Ancak Pedrito çok
sevdiği vikunyaların öldürülmesi dolayısı ile şoktadır. Askerler ona gerillalar
ile işbirliği yaptığı savı ile işkence
ederler.Ancak onu tanıyan bir askerin uyarısı ile işkence biter ve o askerlerin
içinde bulunan Er Tomas onu acır ve
onunla birlikte Naccas’a gelir.
Kitap boyunca bütün bu insanların Aydınlık Yol tarafından
kaçırıldığına ilişkin kanılar hep güçlüdür. Ancak bu üç kişi Naccas’ta bulunan
yerliler ve bir grup batıl inanç sahibi tarafından dağ tanrılarının gazabından
korunmak ve işsiz kalmamak için,nasıl olsa Aydınlık Yol gerillaları tarafından
öldürülecekleri gerekçesi ile kurban edilip etleri yenmiştir.
Ancak yazarın ülkemizden tanıdığımız Besim Tibük’vari aşırı
liberal görüşleri, neoliberal bakışından
kaynaklı algısında sola bakışı oldukça sorunludur ve bu kitaba bu sorunlu bakış
açısı oldukça net bir şekilde yansımıştır. Kitabın hiçbir yerinde ne İspanyol sömürgeciliğinden ne de sonrasında Amerikan sömürgeciliğinden
kaynaklı toplumsal, ekonomik,ekolojik , insani sorunların ipuçlarını
göremezsiniz. Yazar, bütün Latin
Amerikanın coğrafi ve toplumsal dokusunu
yerle bir eden sömürgeciliği kutsamamakla birlikte görmezden gelip, sömürgeciliğin
yarattığı toplumsal ve ekonomik istikrarsızlıktan kaynaklı toplumsal muhalefet
hareketlerini yargılayıp, bütün sorunları silahlı yada silahsız muhalefetin
sırtına yüklemekte bir beis görmemiştir. Yazar kitapta, çok uluslu şirketler
tarafından sömürülen madenlerin,altın, bakır, kurşun, gümüş’ün sözünü etmez; bu
madenler etrafında kurulan tiranlığın,köle gibi çalıştırılan yerlilerin adını
koymaz; yok edilip talan edilen ormanlardan bahsetmez; toprağın sömürülmesinden; kahve,şekerkamışı vs plantasyonlarından
bahsetmez; kuş dışkılarından oluşan guano’suna( kuş dışkısı gübresi) kadar
sömürülen kaynaklardan bahsetmez; sömürgede yaşanan ekonomik terörden
bahsetmez; Ancak bu sömürüye karşı bedenlerini ortaya koyan insanlardan, Aydınlık Yol gerillalarından,soğuk birer
katil, öfkeli birer cani,birer ölüm makinesi,duygusuz katı bir ölüm meleği
olarak bahsetmekten geri durmaz.
Kitabı okumadan önce yada sonra da olabilir, kafamızda ki
resmi daha net pekiştirebilmek için mutlaka Eduardo Galeano’nun Latin Amerika’nın
Kesik Damarları adlı kitabını okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
Kapanışı da o kitaptan bir alıntı ile bitirelim;
Açlığa, yoksulluğa, sömürüye “mahkum edilmiş bir
çoğunluğun başkaldırısı nasıl bastırılır? Bu başkaldırılar nasıl önlenir?
Sistem onlar için bir şey yapmadığı sürece bu çoğunluğun sayısının
artması nasıl engellenir? Sadaka dışında tek çare polis
örgütüdür.”(s.354)Peki çözüm nedir? Josue de Castro şöyle diyordu
: “Uluslar arası bir barış ödülü verildi bana; ne yazık ki, Latin Amerika
için şiddetten başka bir çözüm yolu olmadığı fikrindeyim”
Yorumlar
Yorum Gönder