“Erk” mi “Erkek” mi ? / Tut Şunun Ucundan Yaşayalım Abi!...(7)

Ey insanlığın erkek denilen zavallı türü! Onca heybetine, kaya gibi sağlam gururuna, binlerce yıllık egemenliğine karşı, kadın karşısında zayıf, çaresiz ve bedbaht. Ya kadın. Bütün silahlarından sağlayabileceği üst düzeyde faydayı sağlamakta kararlı, sinsilik ile yoğrulmuş incelikli bir savaşa olan yatkınlığı ve sabrı, hiç boşa atmayan, kaybedeceğine dair işaretler aldığında, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla savaşa dalan, cephenin durumuna göre değişik silah ve strateji kombinasyonlarını ustalıkla uygulayan esnek,  çabuk, yorulmaz, inatçı ve gerektiğinde kazanmak için bütün dünyayı gözden çıkarabilecek kadar da hırslı. Aynı zamanda;  aynı anda  balın tatlılığı ile hırsın zehirli acı tadını tattırabilecek kadar usta bir simyacı da.

Cephe de hatlar açık alanda karşılıklı olarak kurulur. Bütün silahlar hat boyunca sere serpe uzanmış rakibin gözü önünde açık açık teşhir edilir. Cephenin bir tarafında erkeğin tüm dikkatini üzerine çeken, kadını ince ince delen;  sert kana susamış kurt gibi aç gözlerle baktığı, olası çatışmanın gerilimi sebebi ile gergin pembe uçlarının başkaldırdığı dolgun göğüsler, göğüsler ile belli belirsiz ayva tüyleri ile kaplı minyatür göbeğin arasında titrek fakat düzenli aralıklarla hızlı hızlı  inip çıkan diyaframın sert yakıcı solukları, diğer tarafta ise kadının bakışlarını sabitlediği mengene gibi kavuşturduğunda kurtulmanın imkansız olduğu yamuk yumuk ağaç gövdesini andıran güçlü pazılara sahip kolları, demirci körüğü gibi sert ve yakıcı alazlar saçan güçlü göğüs kafesi ve en çok da yabanıllık dolu sakalların çevrelediği erkeksi keskin hatlara sahip bir yüz vardır. Karşılıklı kurulmuş cephenin iki tarafı, kadın ve erkek, karşılıklı cepheye şöyle bir göz gezdirdikten hemen sonra, gözleri;  üzeri çevre ile uyumlu renk ve malzeme ile kamufle edilmiş en gizli silahların, nihai çarpışmanın enstrümanlarının bulunduğu bölgeye takılır kalır. Karşılıklı birbirlerini ölçen taraflar, ilk adımı atacak taraf olmamak için olağan üstü bir çaba sarf etmektedirler. Ancak her iki tarafta da şehvet hormonu içmiş askerlerin sabırsızlıkla ileri atılmak için ileri saflara yaptıkları baskı olanca şiddeti ile artmaktadır. Baskı artmış, ortalık şehvetin tozu dumanından göz gözü görmez hale germiş, hararet yakıcı boyutlara gelip hareketi kaçınılmaz bir şekilde kamçılar olmuştur.

Ortalığı  şehvetin tozu dumanının kapladığı cephede, için için yanan,kaynayan ordusunun baskısı karşısında ilk pes eden erkek olur. Nasıl olmasın ki?  Etrafı göz alabildiğince geniş bir okyanus ile çevrili, gözleri, dikkati onlarca canlı ile aynı görüntüye hemhal iken, okyanusa düşen bir damla kanın yaydığı tat bir köpekbalığı için ne kadar kışkırtıcı ise, hormonlarının taşkınlıklarına kapılıp sürüklenmekte olan erkek için de ılık bir yakıcılığa eşlik eden sıcak etin yaydığı koku o kadar kışkırtıcıdır. Freni patlamış bir kamyon gibi esiri olduğu hareket kuvvetinin esaretinden kurtulana kadar önüne çıkan her engeli yok olma pahasına önüne katıp sürükleyen erkek, kendini hormonların esaretine kaptırdığında birlikte olduğu kadının dişi bir Karadul örümceği gibi kendisini afiyetle mideye indireceğini bilse de kontrolü ta ki içindeki ateşi kusana kadar ele alamaz.
Erkeğin savaş meydanından tüymesinin cezası iktidarsızlıktır. İktidarsızlık ise bir erkek için kanlı, kıran kırana bir savaşta hayatını kaybetmesinden daha ağır bir cezadır. Sırtını döneceği cepheden ayaklarını sürükleyerek, bitik bir halde uzaklaşırken, utançla önüne düşen başının göreceği şey;  dimdik, ileri atılmaya hazır bir katılıkta kendisini hedefe saplanmak için büyüyüp devleşen mızrağının, kendisi ile birlikte küçülerek ve utancın bataklığında kendilerine, gizlenecek gözden ırak bir yer arayacağıydı. Onun için erkek vezir olmak için gittiği cephede rezil olmak istemiyorsa temkini elden bırakmamalıydı. Savaş zaten temkinli olanların adının anıldığı bir tarihsel an değil miydi?

 Her ne kadar karşı tarafın yani kadının davetkâr bakışlarında bir aksilik emaresi okunmasa da erkeğin; zamansız bir tez canlılıkla bütün temkin ve vakarını kaybedip cephenin içlerine doğru sokulmaya çalışması ters tepebilir, kadın cephe gerisinden “henüz hazır değilim” lerle,  “ acelen ne”lerle, “biraz konuşalım” larla   teçhiz edilmiş  bir naz yedeğinin “ön sevişme ordusu”nu erkek ile karşı karşıya getirip, erkeğin  atılgan hevesini ön sevişme bürokrasisine boğdurup, etkisiz hale getirebilirdi.
Erkek, islimi gelmiş lokomotif gibidir. Ya harekete geçecektir ya da emniyet valfini elleri marifeti ile açıp, kalıtı dışarı atıp heba edecektir. Erkek,  hormonal baskının nominal değerlerin üzerine doğru hızla yükselmesi ve kalıtı heba etmenin bir cinayet olduğu bilinci ile aslında hormonal baskı söz konusu olduğunda durumu kendisinden çok da farklı olmayan ama kendi içinde bu baskıyı absorbe edebilen kadına doğru, içindeki baskının yarattığı tez canlılığa rağmen usulca sokulur. Önce kolda ölmüş bir etin sinirli bir şekilde seğirmesine benzer belli belirsiz bir kıpırdanma olur. Daha sonra tiyatro sahnesine yeni çıkmış bir sanatçının kendine fazla gelen eli nereye koyacağını bilmemenin şaşkınlığını taşıyan el,  usulca ileri doğru, kadının başına doğru kararsız, çekingen, titrek bir halde ilerlemeye başlar. Erkek için dünya durmuş gibidir.  Etrafındaki her şey harekete ara vermiş, su çağıldamaz olmuş, kuşlar ötmez, yapraklar hışırdamaz, bulutlar gökyüzünün maviliğine takılıp yerli yerlerinde durur olmuştur.  İleri doğru hareket eden elin ve o elin sahibinin derinlerde boğulurcasına heyecanla çırpınan kalbi ve çınlayan kulakları ile kendine doğru uzanan ele bakan iki şehla gözün can çekişen ruhunu kurtaracak olan ele doğru uzayan bakışı  dışında,   her şey, herkes, bütün resim donmuştur. Elinin, kadının saçlarına bir dokunmalık mesafede olduğunda,  kadının gözlerindeki katılığın çözülüp, üzerindeki sis perdesinin dağılarak aşka işmar ettiğini gören erkek, tarak gibi açtığı güçlü parmaklarını kadının kahverengi kestane sarısı saçları arasına daldırıp, kavradıktan sonra, kendine doğru çektiği kadının uysallaşan  başını,  alnından itibaren ağzından ateş saçan bir dinozorun yakıcılığındaki nefesi ile yaka yaka aşağıya doğru, dudaklarına kadar  inerek, sıcak ete susamış aç bir yırtıcı gibi kadının önce gül goncasını andıran dışa doğru hafifçe dönük alt dudağını daha sonra da yayı andıran dolgun üst dudağını kanatırcasına ısırdıktan sonra aşklarını ifade edebilecek ortak bir dil havuzu oluşturmak gayesi ile dillerini birbirlerinin nemli çiğ et tadındaki ağız boşluklarına bırakırlar.


Artık hem erkek hem de kadın içgüdüsel çekim yasasının etkisinde, kontrolleri dışında haz çukurunda kenetlenmek için birbirlerine doğru iyice sokulurlar. Birbirine değen sıcak etin coşkusu son haddeye varmıştır. İlk başlarda sadece karşılıklı hayranlıkla arzuladıkları vücutlarını artık hayvani bir istekle, parçalarcasına ısırarak, çimdikleyerek,elleyerek,ezerek nihayete doğru hızlıca ilerlemektedirler. Karşılıklı çekingenlik, kuşku ve  utanma;  hazzın merkezlerine konmuş yapraklarla  ile birlikte şehvetin yakıcı rüzgarına kapılıp uçar,dağılır. Erkek, mağrur bir komutan edası ile tepeden, üstten  baktığı manzara karşısında nefesi kesilse de kendini çabucak toparlar. Fethettiği topraklar üzerinde egemenlik sahasının sınırlarını kendini kaybetmişçesine belirlemek üzere, parmaklarını göğüs çatalının kadifemsi yumuşaklıklarından kaydırıp, şehvetin uçuk  pembe rengine boyanmış iki dolgun yükseltisinin zirve noktalarında dairesel bir hat çizdikten sonra daha aşağılara doğru inerek, sonbaharda sararmış çimenlerle mücehhez  yüksek yayla düzlüklerini andıran ayva tüyleri ile kaplı ayva göbeği üzerinden, önünde boylu boyunca uzanıp giden derin vadinin içinden akan pınarın kaynağından su içmek üzere kendini vadinin eğimine bırakır. Zirveden uzaklaşıp aşağı doğru indikçe, uzaktan vadinin derinliklerinde gölgede kalmış bitki örtüsünün kapkara görüntüsü karşısında tedirginlikle bir an olsun  yavaşlasa da, ormanın içine daldıkça renklenen arzu dünyasının ağaçlarına tutuna tutuna inmeye çalıştığı vadinin merkezinden ona doğru esen tropikal iklim yüklü  nemli,yapış yupuş sıcak rüzgarın  allak bullak ettiği bilinci onu  tedirginlikten kurtarır. İlerledikçe, orman içinde belli belirsiz bir iz şeklinde başlayan çatlak,aşağılara doğru inildikçe genişler ve iyice nemlenmeye başlar. Çatlağın izi üzerinden kayıp, aşağılara doğru çatlağı  takip eden parmak, çatlağın derinliklerinde kaynayan magmanın ısıttığı kabuğu kat ettikçe yay gibi gerilen bütün vücudun geriliminin çatlağın merkezinde doruğa çıktığına , derinliklerde,  magmanın hırıltıya benzer bir ses eşliğinde devam eden kasılmalar ile  harekete geçtiğine  şahit olur. Artık keşfi daha derinliklerde sürdürmenin mutluluğuna batıp çıkmak isteyen erkek sonda yapmak üzere hazırlıklarını tamamlamaya çalışırken, kadın; sürpriz bir hamle ile erkeğin bütün hesaplarını, keşif hevesi ile birlikte altüst eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA