Ezan, Bayrak..İstismar



16 yıldır hiç sorun çıkmadan yapılan bir yürüyüş; 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü. Ta ki bu sene polis müdahalesi ve ona karşı ıslıklı, düdüklü protesto ile ezanın çakışmasına kadar. Yürüyüşün içeriğini, gösteri hakkını, polis müdahalesini vs. tartışmaya açma gibi bir niyetim yok. Bunlar yıllardır tartışılıyor ancak sonuçta aldığımız mesafe belli.

Çetin Altan’ın “Doğu’da pusu kurulur, Batı’da düello yapılır.” sözünü hatırlayarak başlayalım. Bizde muhatabının karşısına geçip onunla birebir yüzleşmek yerine, etrafından dolanarak, yanıltarak, hile ve desiseye başvurarak hesaplaşma alışkanlığı vardır. Düellonun riskine girmeden, hızlı ve sonucu kestirilebilir bir yola başvurmak bizde her zaman tercih sebebidir.

Dolayısı ile yürüyüş esnasında ezana karşı protesto yapılmış gibi bir algı yaratmaya çalışmanın arkasında da bu pusu atma geleneğini görüyorum. Keza hemen arkasından miting meydanlarında bu provokatif çabanın seçimle, sandıkla ilişkilendirilmesi, hesaplaşmanın yöntemi ve amacı hakkında sarih ipuçlarını içeriyor.

Ülkemizde yaklaşık 110 bin cami olduğu ve bu camilerden her gün beş vakit ezan okunduğu ve buna karşı bir protestoya teşebbüs iddiasının bile bulunmadığı gerçeği ortada durur iken, polis müdahalesine karşı yapılan ıslıklı protestoyu ezana karşı yapılmış gibi gösterme çabasına dahil olmakta gecikmeyen cumhur’un başının miting meydanlarında sarf ettiği "Şimdi Fatih'in emaneti İstanbul'da ezanı Muhammediye'yi ıslıklayan nursuzlara, cuma salası ile dalga geçen edepsizlere inşallah hep beraber sandıkta esaslı bir Osmanlı tokadı vurmaya var mıyız?” sözü pusunun sahibini de maksadını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Tarih pusuya yatmak için en elverişli zeminin “din” olduğunu gösteriyor bize. Maraş, Çorum, Sivas Katliamlarını hatırlayın; Kabataş’ta başörtülü kadına saldırı iddiası, Dolmabahçe Camii’nde içki içildiği iddiası ve daha niceleri.

Kimse bizden samimiyetle inanan, imanın gücüne bağlanmış, mümin siyasetini ilke edinmiş olanları tahkir etmemizi ve yine kimse bizden güce iman etmiş, siyasete mümin olmuş olanlara saygı göstermemizi beklemesin. Kimse bizden "evinde yiyecek ekmeği olmadığı halde kınından ayrılmış bir kılıç gibi isyan etmeyene şaşarım" diyen Giffari durur iken mazluma,mustazafa teslimiyet vaaz eden, muktedirin türküsünü söyleyen cüppe giymiş ulema-i bezirgana hürmet beklemesin.

Biliyoruz ki siyasete mümin olmuş olanların “Bakara makaracılara”, “peygamber hata yapar ama reis yapmazcılara”, oy karşılığı cennet vaat edenlere, “din benim tekelimde değil, sizde kullanın” diyen din bezirganlarına karşı gözleri kör, kulakları sağırdır.

Bunlar mazluma, adalete, eşitliğe, özgürlüğe, hakka, halka, hukuka, inanca; asgari ücrete, emekli maaşına, sigortasız, sendikasız ve güvencesiz çalışmaya, tazminatsız işten atmaya, iş cinayetlerine; ana dilinde konuşmaya, ana dilinde eğitim görmeye, ana dilinde ibadet etmeye, din ve vicdan hürriyetine; demokrasiye, çocuk haklarına, hayvan haklarına, insana ve insan haklarına; Şırnak’a, Sur’a, Cizre’ye, Yemen’e; Soma’ya, Ermenek’e, Davutpaşa’ya,Torunlara kördür. Ama sıra ihale takipçiliğine, komisyonculuğa, milyonluk iş takipçiliğine, imar rantlarına, haksız ticarete, spekülatif kazançlara, devlet kaynaklarını eşe dosta tahsise, fakirden alıp zengine vermeye, istifçiye, torpile, adam kayırmaya, açlıkla terbiye etmeye, Bakara makaraya, 4X4 ciplere, rezidans dairelerine, israfın mabetlerine, beş yıldızlı iftarlara, ipek seccadelere, yılda birkaç kez tekrarlanan reklam kokan umre seyahatlerine, TV’lerde milyonlarca liralık kontratlar karşılığında verilen ‘Dinimiz İslam’ temalı talk showlara, ulemaya tahsis edilen milyonluk zırhlı Mercedes’lere, tacizciyi tecavüzcüyü aklamaya, ırkçılığa, kabileciliğe sonuna kadar açıktırlar.

Bunların derdi din, dindarlık değildir; ezan hiç değildir. Bunların derdi dindarlık üzerinden elden geldiğince daha çok dünyalıktır. Bunların derdi dindarlık değil kindarlıktır; kendi dünyalıkları tehlikeye girdiğinde onlara sorgusuz sualsiz siper olacak kapkara bir kindarlık.


Sözü Ümit KIVANÇ’ın “Beton Mikserinin Şoförü İnanıyor Olabilir” adlı yazısından bir paragraf ile noktalayalım;

“ Bunlar seçerler, ayıklarlar, plan yaparlar, hedef tarif ederler, hedefe koyarlar, öldürürler, hapse atarlar, işten atarlar. Bakmayın bugün her işin salayla, duayla yapıldığına. Tapınılan Allah değildir. Devlettir. Ve şüphesiz şunu eklemezsek eksik kalır: Muktedirliktir

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA