Şahsiyet, Hüviyet, Ehliyet vs.


“Bazı İnsanlar, bazen insanlar…” diye büyük bir laf etmiş Bernard Shaw. Bu “bazen insan” olanların, kendilerinden başkalarını sevdikleri görülmemiştir. Görülmüş ise de bu sevgileri gerçek değil yüzeyseldir, sadece onlardaki menfaatlerini severler. Kendilerini tanrı gibi görürler; kendileri allame-i cihan diğerleri ise cahil cüheladır. Haksız oldukları hiç görülmemiştir, her zaman haklıdırlar, başkaları ise her daim haksızdır. Suçu hep dışarıda ararlar, başlarına bir şey gelirse yahut bir şey yapmak durumunda kalırlarsa sebebi hep başkalarıdır. Kendilerine asla toz kondurmazlar çünkü kendileri sütten çıkmış ak kaşıktırlar. Eleştiriyi asla kabul etmezler aynı zamanda kendilerini hiçbir suretle eleştirmezler. Özeleştiri kelimesi onların dağarcığında bulunmaz. Olur ya kendilerini eleştiriyor gibi görünüyorlarsa bu sadece bir taktik gereğidir. Amaçları sadece bir takım dengeleri muhafaza etmektir. Bunlarla sohbet edemezsiniz, konuşma sırasını size asla bırakmazlar; size düşen her söyleneni onaylayan, mümkünse zekâsının hakkını teslim eden takdir ve minnetle dolu bir onaylamadır. Bunlar ikbal avcılarıdırlar; bütün duyargaları ikbale, menfaate, şahsi çıkara odaklanmıştır. Dilleri ikballeri için döner, gözleri sadece ikballerine şahitlik yapar, ayakları sadece ikballeri için adım atar; ikbal görmedikleri eşeğin önüne bir tutam ot bile atmazlar.

Bu insanlar için şahsiyet karın doyurmayan lakırdı, hüviyet ise sadece bir kafa kâğıdından ibarettir. Ehliyet ise hiç önemli değildir yeter ki yakalanmadan siyasetin çok şeritli yolundan “çıkar” denilen köhne yapıya ulaşsınlar. Yakalanırlarsa nasılsa kurtulmak için her yol mubahtır. Bunların oturan hiçbir şeyleri yoktur; şahsiyetleri oturmamıştır, ahlakları oturmamıştır, vicdanları oturmamıştır, gururları oturmamıştır, onurları oturmamıştır. Oturan tek şey kıçlarıdır; kalkmayı bilmeyen kıçları.

Çok hızlı dönerler, öyle ki takip etmekte zorlanırsınız. Çünkü kıbleleri anbean değişir. Güce taparlar, güç merkezi değiştikçe fırıldak gibi dönerler. Kaypaktırlar, her ekosisteme uyum sağlayıp, kendilerini rahatça kamufle edebilirler. Her yere sığarlar, her yere sızarlar; her kabın şeklini almakta pek mahirlerdir. Yeter ki bir kırıntı da olsa menfaat görebilsinler orada. İşleri güçleri satmaktır; herkese her şeye kazanç sağlayabilecek mal gözü ile bakarlar, vakti zamanı geldiğinde öylesine çabuk satarlar ki donar kalırsınız. Her yerleri, her şeyleri oynaktır asla dik durmazlar, menfaatin olduğu her gözeneğe sızabilmek için omurgalarından feragat etmişlerdir. Omurga sahibi olmak onlar için gereksiz hamaliyedir. Her gün karşınıza farklı bir renkle çıkarlar, bukalemun gibidirler. Dün “solcu” iken bugün “sağcı”, yarın “İslamcı”, öbür gün “milliyetçi”… Savrulduklarını zannedersiniz ama onlar asla savrulmazlar; sadece menfaatin peşinde hicret ederler. Sinsidirler; sizinle yol yürür görünürlerken aslında yol ayrımına kadar sizi siper etmişlerdir kendilerine. Siz düşün dünyanızı geçici heveslere peşkeş çekmeyip, fikri sebata sarıldığınız oranda onlar, kendi düşün dünyalarının gevşekliğini örtmek, gizlemek için sizi fikri sabit olmakla suçlarlar.

Her daim güçlüdürler, güçlerinin sırrı oynaklıkları, dönekliklerindedir. Asla yenilmezler, asla umutsuzluğa kapılmazlar, her zaman yedek bir tahliye planları vardır. Özgüvenleri yüzsüzlüklerinden kaynaklıdır. Yüzlerine tükürürsünüz, hava yağacak deyip şemsiye açarlar.

Etrafları kalabalıktır, onlardan arta kalanlara talip bir kalabalıkla. Onlarla aynı karede görülmek için çırpınan protipleri vardır etraflarında; sıranın kendilerine de geleceğini ümit eden zavallı protipler. Mitinglerde yoklama verir gibi öz çekim yapıp işe alım listesindeki sırasını aynı karede paylaşan protipler. Köylünüz, komşunuz, arkadaşınız, akrabanız… içinizden, içimizden birileri…Siz engel olmadıkça, tavır almadıkça onaylandıklarını zanneden, lağım çukuruna bok taşıyan zavallı ama cüretkar insancıklar…

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA