Hayat Yollarında /PANAİT İSTRATİ

Tam üç gündür arıyorum. Bu üç gün boyunca  aradığım her seferinde telefonunu meşgule alıyor. İçimden olabilir demek ki çok daha önemli bir işi var, işi bittikten sonra nasılsa döner diyorum. Ama nafile dönen mönen olmuyor.Tekrar arıyorum,bu sefer açıyor telefonu.Anlatıyorum derdimi daha doğrusu onun şimdi hatırlamadığı üniversite yıllarından ortak bir dostumuzun derdini. Aracıyım anlayacağınız, üstelik kendim için de bir şey istemiyorum. Pişkinlik mişkinlik yok anlayacağınız. “Tamam” diyor, “hallederiz” diyor, hesap numarasını vermek için cüzdanıma elimi atıp da  hesap numarasının yazılı olduğu kağıdı çıkarmaya yeltenir yeltenmez  telefonun  diğer ucundan “trafikteyim daha sonra alırım” dediğini duyuyorum. Çaresizce kapatıyorum.  Bu, bu şekilde tam üç koca gün boyunca tekrarlanıp duruyor. Topu topuna ayıracağı birkaç dakika üstelik aynı havayı solumuş, aynı kaldırımları arşınlamış,aynı şeylere gülmüş, aynı şeylere ağlamış, aynı şeyleri hayal etmiş bir –eski demek istemiyorum- bir arkadaş için. Yazık!  Oysa lütfedip ayıracağı o birkaç dakika sönmekte olan bir umuda yeniden can verecek ve o umut ışıl ışıl parlayacak. O birkaç dakikada ölmek üzere olan insanlık tekrar dirilecek ve biz “insanlık ölmemiş” diye sevineceğiz.  Gençliğimizde,  bir buz saydamlığı ve keskinliğinde gördüğümüz hayallerimizi bugün biraz flu da olsa gördüğümüze sevinip,flulaşan hayallerimiz değilmiş;  onlar yerli yerinde aynı güzellikte duruyor deyip suçu gözlerimize yavaş yavaş, sinsice inmekte olan katarakta atabileceğiz. Ama heyhat! İyiniyet  onulması ne kadar mümkünsüz bir hastalıktır. Tam onulduğunu düşündüğün sırada et,kemik ve safradan mamul kafes içerisinde yuva kurmuş kuşun kanat seslerini duyar ve tekrar tekrar tutulursunuz bu hastalığa. İyi niyet yoksulların zengin,cömert, paylaşan tertemiz yaşamlarının hastalığıdır. Ya ikiyüzlülük? Varlıklı  kişilerin yoksul ve bencillik dolu yaşamlarının kiri. Simsiyah, cıvık mı cıvık,kekremsi ve yılışkan.

Çocukluk yıllarımızda özenle büyüttüğümüz devrimci  hayallerimizi, eksilerek olsa da taşımış olduğumuz gençlik yıllarımızda, biraz daha bilincinde olarak değerlerini hayallerimizin,  hep yaşatacağımıza yaşayacağımıza  verdiğimiz sözler birer birer unutuldu; hırslarımızın ve bencilliğimizin soğuk yakıcı sıcaklığında. Geçmiş olsun.



“Her çocuk bir devrimcidir. Yaratılışın yasaları onunla tazelenir ve olgun insanların onlara karşı yükselttiği ahlak, önyargılar, hesaplar, pis çıkarlar gibi engelleri ayaklar altına alır. Çocuk, dünyanın başlangıcı ve sonudur; hayatı yalnız o anlar, çünkü hayata ayak uydurur; devrimler ancak çocukluğun saflığıyla yapıldığı zaman daha iyi günlerin geleceğine inanacağım. Çocukluktan çıktı mı insan canavar kesilir: ikiyüzlülükle başka bir kalıba girerek hayatı inkâr eder…….. Sizler, kanunlar yapmışsınız, akademiler kurmuş, ahlak kürsüleri tesis etmişsiniz, kulakları patlarcasına çanlarını çalarak merhameti öğretmeye çalışan klişeleriniz var, meclisleriniz var, ama bir çocuğun göğsü içinde neler kaynaştığını bilemezsiniz, güzel olabilecekken sakat bıraktığınız bu hayat hakkında da bir bilginiz yoktur”  

Ne güzel anlatmış PANAİT İSTRATI  “Hayat Yollarında” değil mi ?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On İki Gezici Öykü / Gabriel Garcia MARQUEZ

Hemşinli Yüzyılı

Milena'ya Mektuplar / FRANZ KAFKA